İbrahim Tığ
Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde başlatılan ulusal direnişe (Milli Mücadele) karşı İstanbul Hükümeti ile İtilaf Devletlerinin kışkırtmaları neticesinde ayaklanmalar çıkmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadele'ye karşı bu iç isyanları şöyle anlatır (1):
“1919-1922 yılları içinde ulusal girişimlerimize karşı başlayan iç ayaklanmalar, hızla ülkenin her tarafına yayıldı. Bu isyanlar bütün ülkeyi yakıyordu. Hainlik, bilgisizlik, kin ve bağnazlık dumanları, bütün vatan semasını koyu bir karanlık içinde bırakıyordu. İsyan dalgaları Ankara'da karargâhımızın duvarlarına kadar çarpıyordu. Şehirlerimizin arasında telgraf ve telefon hatlarını kesmeye kadar varan azgın kasıtlar karşısında kaldık. Bu arada Batı Anadolu'da İzmir'den sonra, yeniden önemli bölgeleri de Yunan ordusunun saldırılarıyla çiğnenmeye başlamıştı.”
İşte bu isyanlardan birisi de; 13 Nisan ve 31 Mayıs 1920 tarihlerinde başlayan I. ve II. Düzce ayaklanmalarıdır.
İngilizlerin desteğiyle, Kuvay-ı Milliye birliklerinin Marmara Denizi ve İstanbul'a yaklaşmalarını önlemek amacıyla başlatılan bu ayaklanmayla, hem millî mücadelenin gücü kırılmaya çalışılmış hem de İtilaf Devletlerinin işgalleri kolaylaşmıştır. Bölgede ortaya çıkan isyanlarda hilafet ve şeriatın savunulması esas alınmış ve bunun haricinde Çerkezlik davası da güdülmüştür.
Ne var ki, Düzce ayaklanması daha sonra, Bolu, Gerede, Mudurnu, Seben, Nallıhan, Beypazarı ve Safranbolu'ya da sıçramış, isyancılar buraları ellerine geçirmişti. Saltanatçılar, Kızılcahamam üzerin-den Ankara üzerine yürümeye hazırlanıyorlardı.
Nitekim, Mustafa Kemal, bu durumu Nutuk'ta şöyle anlatıyor:
“Efendiler, 1919 yılı içinde, milli teşebbüslerimize karşı başlayan iç isyanlar, sür'atle memleketin her tarafına yayıldı./…/ İzmit, Adapazarı, Düzce, Hendek, Bolu, Gerede, Nallıhan, Beypazarı dolaylarında alevlenen karışıklık ateşleri, bütün memleketi yakıyor, hainlik, cehalet, kin ve bağnazlık dumanları bütün vatan göklerini yoğun karanlıklar içinde bırakıyordu. İsyan dalgaları, Ankara'da karargâhımızın duvarlarına kadar çarptı.”
İstanbul Hükümeti ve İşgalci İtilaf Devletleri'yle işbirliği içinde olan, özellikle Halifeci Çerkezler 13 Nisan'da Düzce'yi, ele geçirmiş ve Kuvayı Milliyeci Çerkez Mahmut Nedim'i Bey'i teslim almış ve Düzce'ye egemen olmuşlardır.
Ayaklanmanın öncülerinden Berzeg Sefer Kaymakamlığa, emekli Binbaşı Maan Ali de Jandarma Komutanlığına atanmış ve ayaklanma bu suretle seri bir şekilde yayılmaya başlamıştır. Kısa bir zaman içinde Bolu, Hendek, Adapazarı ve Safranbolu'da insanlar “Müslümanlık” gayreti ile ya da “padişah yanlısı” olduklarını göstermek amacıyla ayaklananların safına katılmışlardı. (2)
Düzce Halifecilerin bir heyette Bolu'ya giderek Mutasarrıf Ali Haydar Bey ile şehrin ileri gelenlerini Düzce'ye getirip göz hapsine almışlardır. Bolu'nun ileri gelenleri Düzce'ye götürülünce, 27 köyün halkını da peşine takan isyancılar şehri basmış ve idareyi ellerine almışlardır.
Ayaklanmanın Bolu'ya sirayet etmesini Heyeti Temsiliye namına Mustafa Kemal, 18 Nisan 1920 tarihli emri de, “Geyve'deki 24. Fırka Kumandanlığına”dır ve şu talimatı içerir:
“Bolu da Düzce asileri tarafından işgal edildi. Bolu Mutasarrıfı, Düzce de asiler elinde esirdir. Asiler tarafından cebren kendisine yazdırılan telgraflarda bize meseleyi ehemmiyetsiz göstererek, daha mühim bir teşebbüsleri için vakit kazanmak istiyorlar. Vaziyet pek ciddidir. Vakit kaybetmeden ve her türlü tali görüşlere bakmadan, fakat azami kuvvetle Hendek üzerinden Düzce'ye hareket buyurmanız lazımdır. Makine başında cevap bekliyoruz” (3)
Mustafa Kemal, bölgede yaşanan ayaklanmalara karşı önlemlerini sürdürür. Bu amaçla bazı ilçeleri Kastamonu'ya bağlar. Kastamonu Vileyetine 20 Nisan 1920 tarihinde emir verir ve adı geçen kazalara lüzumlu tebligat yapılmasını ve neticesinin de kendisine bildirilmesini ister. Mustafa Kemal'in emri şöyledir:
“Devrek, Ereğli, Mudurnu, Bartın, Göynük, Zonguldak Kaymakamlıklarına, Kastamonu Vilayeti'ne.
Bu telgrafı aldığınız andan itibaren Kastamonu Vilayeti'ne bağlısınız. Adı geçen vilayetten verilecek her türlü emirleri ve tebligatı harfiyen ve katiyen icra eylemeniz talep olunur.
Herhangi bir sebep ve bahane ile işten kaçma vukuunda icap edecek mesuliyetin şiddetli olacağını beyan ederim.” (4)
Mustafa Kemal, öncelikle iç isyanların bastırılmasına büyük önem vermiştir çünkü bu ayaklanma-lar Milli Mücadelenin neticelenmesini geciktiriyordu. İç isyanları bastırılması amacıyla da Seyyar Jandarma Müfrezeleri kurulmuştur.
Mustafa Kemal 21 Nisan 1920 tarihli telgrafıyla durumu, “15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paya'ya” şöyle bildiricekti:
“Düzce hadisesi Bolu'ya da sirayet etmiştir. Asiler, iki gün evvel Bolu Telgralhanesi'ni de işgal ettiler. Ve Bolu'ya hâkim oldular. Dün gece Beypazarı'nda ahali, İstanbul posta çantasını telgrafhaneden cebren ve depodaki 18 kadar silahı gasp etmek gibi bir cürette bulundular. Vaka, silsilesi itibariyle dikkat çekici görülmekledir. Ve Çorum' da da bazı fesatçılar kargaşalık çıkarılmasına çalışmaya başlamışlardır. Düzce, Bolu havalisinin yakında iyileştirilmesi tedbirleri alınmıştır. Zonguldak havalisinde bulunan 32. Piyade Alayı Bolu'ya gelebilecektir.” (5)
3-4 Mayıs 1920 tarihinde, Hilafet kuvvetleri; Düzce, Mudurnu, Sazakiçi köyleri tarafından Bolu' yu kuşatırlar ve şehirde denetimi ellerine geçirirler. Hisar Mektebi'ndeki Kuvayı Milliye neferlerini topluca katlederek, komutan Binbaşı İhsan Bey'i de şehit ederler. Şehirde bir yağma hareketi başlatır ve Hükümet Binası'nı, Hisar Mektebi'ni, ileri gelen Kuvayı Milliye taraftarlarının evlerini talan ederler.
Bolu'ya yardım için gönderilen 32. Kafkas Ala-yı'nın komutanı İsmail Hakkı Bey, Hilafet İsyancıları ile anlaşır; “Ben de sizinle birlikteyim, ben de Halifeci ve padişahçıyım” diyerek saf değiştirir.
Başsız kalarak dağılan 32.Kafkas Alayı'nın, Kuvayı Milliye'ye sadık subaylarından birisi olan Devrekli Teğmen Abdulkadir Bey, asilerin eline düşer.
Turgut Özakman, “Ah Şu Çılgın Türkler” adlı kitabında bu olayı şöyle anlatır:
“Binbaşı İhsan şehit oldu. Birkaç çapulçu koşuşarak onu soydular, şehidi çıplak halde sokak ortasında bıraktılar. Ellerine geçirdikleri askerleri, eski lise binasının kırık camları ile kestiler ve korkunz işkencelerle öldürdüler. Bolu'da kalan Devrekli Abdülkadir adında çok genç bir subayı da soyarak ve işkence yaparak Bolu sokaklarında dolaştırdılar. Bıçakla vücudunu delik deşik ettiler ve belediye önüne attılar. Zavallı subayın çok yarası vardı ama ölmemişti. Ertesi gün subayın kıpırdatığını pencereden gören bir doktorun hanımı kocasına haber verdi. Doktor, sabahın tenhalığından faydalanarak subayı memleket hastanesine kaldırttı. Fakat kudurmuş asiler durumu öğrendiler ve birkaç melun dirhal hastaneye gelerek subayın boynuna bir ip geçirdiler ve sokaklarda sürükleyerek öldürdüler. Ve 'İşte Şeyhülislamın fetvasının hükmü yerine geldi!” diye bağırdılar.” (6)
Aslen Devrekli olan Teğmen Abdulkadir Bey'in ailesi de İstanbul'da ikamet ettiği, Osmanlı Bankası aracılığı ile Şehit Teğmen'in ailesine yardım olarak 500 Lira tazminat ödendiği bilinmektedir.
Bolu, Halifeciler'in eline geçince Gerede'nin durumuda önem kazandı. Çünkü Bolu bölgesinde, Millicileri açıkça tutan yer Gerede idi. Gerede ileri gelenleri tarafından kurulmuş olan Müdafaai Hukuk Cemiyeti duruma hakim görünüyordu. Fakat Gerede'deki Halifecilerin başı olan 31 Mart gericilerinden Selanikli İmam Kör Ali ile arkadaşları ani bir bas-kınla hükümet konağını ele geçirmiş, Kaymakamı ve Cemiyet başkanını tutuklamışardı.
Mustafa Kemal'in bu durum karşısında, bölgeye gönderdiği nasihat kurulu üyeleri, isyancılar tarafından hapsedilmiş ve ellerini zincirleyip Düzce'ye götürülmüştü. Ulusalcı Çerkeşliler de Gerede'den saltanatçıların gönderdiği öğüt kurulunu tutukladı. Çerkeş gençliğinin kararlı tutumları nedeniyle isyancılar başarılı olamadı.
Ne varki Düzce, Bolu, Gerede, Mudurnu, Nallıhan ve Beypazarı'nı ellerine geçirmiş olan saltanatçılar Ankara üzerine yürümeye hazırlanıyorlardı.
Meclis'teki Gizli Oturumlarda Atatürk'ün şu bilgileri de paylaşacaktı mebuslarla:
“Hakikaten bundan daha evvel Zonguldak ve Devrek te bulunan bir alayımıza Zonguldak’ta bir müfreze btrakarak geri kalan kuvvetlerle süratle Bolu'ya hareket etmeşini emrettik. Bu alay, arz ettiğim jandarma kuvvetin, takviye edecekti. Alay aldığı emri yerine getirmiş ve harekete geçmiştir. Bundan başka her ihtimale karşı Ankara'da daima kuvvetli bulunmak lüzumunu nazarı dikkate almıştık.
/…/ Biz bu tedbirleri almakla meşgul iken, bir gün sonra, yani 17 Nisan'da Mutasarrıf dedi ki:
‘Düzce'den buraya bir heyet geldi. Benim Düzce' ye gitmemi istiyor, hareket hattımı tayin ediniz.' Fikir olarak ilave ediyordu ki: 'İkna ile, uyarı ile asileri beş on gün kadar sakin bulundurabilirim. Eğer bunu desteklemezseniz vurmaktan başka çare yoktur. Ona göre tedbir alınız.'
Halbuki biz pek kati olarak anlıyoruz ki, Mutasarrıfı aldatıp Düzce'ye götürmek istiyorlar. Sevk ettiğimiz kuvvet henüz oraya varmamıştı. Mutasarrıfa dedik ki:
'Sizi aldatıyorlar. Elinizde Bolu'nun batısındaki boğazı işgal edecek kadar kuvvet vardır. Devrek'ten de bir alay gelmektedir. Bunu da kullanınız ve gitmeyiniz. Ancak sizce mutlaka gitmekte, uyan, ikna ile bir fayda husul bulacağına tam kanaat varsa, zaten livanın asayişinden mesul olmak itibariyle gidebilirsiniz.'
Fakat şahsen teklifinde jandarmayı beraber götürmek söz konusu olduğu için, jandarma kumandanının kati surette Bolu da kalmasını ve vekâleten mutasarrıflığı üstlenmesini de bildirdik. Tedbirler almaktan geri durmamasını da ilave ettik. Fakat bu sırada Bolu Mutasarrıfı, Devrek'ten gelmekte olan alaya beklemesini ve Bolu'ya gelmemesini emretmişti. Bunu bize bildirdi ve sebep olarak dedi ki: 'Asiler çoktur, bu kuvvet yalnız başına belki bir felakete uğrar. Onun için bekleme emri verdim.'
Bittabi bu doğru değildi. Bizim gördüğümüze ve kanaatimize göre Bolu'da esasen kuvvet yoktu ve oradaki ufak bir kuvvet, boğazı müdafaa edecek bir haldeyken alayın o kuvveti takviye etmesi, bittabi bizim için bir fayda idi.” (7)
Sonuç olarak, Düzce ayaklanması 26 Mayıs'ta Çerkez Ethem kuvvetlerinin Düzce'yi ele geçirmesiyle bastırılmış ve ayaklanmanın elebaşılarıyla birlikte 53 kişi idam edilmiştir. Ali Fuat Paşa başkanlığındaki kuvvetlerin Adapazarı ve Hendek'e, Refet Paşa başkanlığındaki Kuvay-ı Milliye güçlerinin de Bolu ve Gerede'ye girmesiyle isyanlar bastırılmıştır. Refet Paşa, Bolu'da Hisar Mektebi'nde karargâh kurarak şehri Kuvay-ı Milliye'nin kontrolüne geçmesini sağladı.
Kaynaklar:
1-Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk
2-Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 2. Kitap, Ankara 1992, s. 175.
3- Genel Kurmay Harp Tarihi Dairesi Arşivi 9/701
4- Genel Kurmay Harp Tarihi Dairesi Arşivi 54/16, Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, Cilt:8
5- Kâzım Karabekir. İstiklâl Harbimiz, Türkiye Yayınevi. İstanbul. 1960. s.650-651.
6-Turgut Özakman, “Ah Şu Çılgın Türkler”, TİH, İstiklal Harbinde Ayaklanmalar,s.10. 7-R. Özkök, Düzce-Bolu İsyanları, s.288 vd.)