Advert
Advert
Advert
SOYKIRIM İDDİASI VE ULUSLARARASI KRİTERLER

SOYKIRIM İDDİASI VE ULUSLARARASI KRİTERLER

Bu içerik 1590 kez okundu.

Uluslararası bağlamda soykırımı tanımlayan ve onun bir suç, dolayısıyla işleyenleri suçlu kabul eden hukuksal görüş dayanağını 1948 yılında yapılan Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’nden almaktadır.

Tahmin olunacağı üzere bu sözleşme Nazi Almanyası’nın Yahudilere karşı yürüttüğü soykırım politikası üzerine yapılmış olup bundan sonra dünyanın bu tür eylemlerle karşılaşmasını önlemeye yöneliktir. 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesinin ilgili maddesi soykırımı şöyle tanımlamaktadır:

Madde 2: Bu sözleşmeye göre soykırım, bir milleti etnik, ırki veya dinî grubu, grup niteliğiyle, kısmen veya tümüyle yok etmek kastıyla, aşağıdaki fiillerin işlenmesidir:

a.    Grubun mensuplarını katletmek,

b.    Grubun mensuplarına ciddî bedensel ve psikolojik zarar vermek,

c.    Grubun maddi varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına kasten tabi tutmak,

d.    Grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak,

Osmanlı Devleti’nin Ermenilere uyguladığı “yeniden yerleştirme” olayının yukarıda anlatılanlarla hiçbir ilgisi yoktur. Bu nedenle 1915 yılındaki uygulama evrensel hukuk normlarına göre de bir soykırım değildir.

Ermenilerin iddialarını soykırım olarak ortaya atmaları teknik olarak yanlıştır. Soykırım Sözleşmesi’nin daha ortaya çıkmadığı, ancak uluslararası gelenek hukuku kuralları dâhilinde sorumluluğun tespit edileceği, I. Dünya Savaşı yıllarına ait bir dönemle ilgili olarak, soykırım suçunun teşekkül ettiği iddiaları, ciddi delillerle ispat edilmedikten sonra hiçbir hüküm ifade etmeyeceği açıktır.

Ancak Ermeni soykırım iddiası taraftarlarını cesaretlendiren etkenlerden birisi, konuya yalnızca Ermeni iddialarının göründüğü bir pencereden bakan bazı devletlerin Ermeni Soykırım iddialarını, tartışılamaz bir yargı hâline getirmiş olmalarıdır. Bu ve bunun gibi bazı ön yargılar mevcut olsa da, konunun bu ön yargılardan bağımsız bir şekilde uluslararası kriterlere uygun bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bir başka ifadeyle, taksirle veya kusursuz gerçekleşebilen fiillerden olmadığını ifade etmektedir. Genel kastın bu suç fiilleri açısından yeterli olamayacağını, yasaklanmış fiillerin neden olacağı neticenin gerçekleştirilmesine yönelik özel bir kastın varlığının aranması gerektiği hususuna dikkat çekilmektedir.

Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Robert Larsing’in de ifade ettiği gibi Ermenilerin askerî operasyon bölgesi içinde yaşamış olmaları, onların göçe zorlanmasını haklı çıkaran nedenlerindendir.

Uluslararası Ceza Mahkemesi Hazırlık Komisyonu da zorunlu göçe tabi tutma konusuna herhangi bir atıfta bulunmamış ancak yurtlarından sistematik olarak zorla çıkartılma eylemlerinin, 2(c) maddesindeki (Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesinde 5 ayrı tipte işlenebilecek soykırım fiilleri ifade edilmiştir. (c) maddesi ise şöyle ifade edilmiştir. Grubun bedeni varlığının kısmen veya tamamen imhasına müncer olacak hayat şartlarına kasten tabi tutulması) diğer unsurlarında gerçekleşmesi durumunda soykırımın bir unsuru olarak kabul edilebileceği düzenlemesini getirmiştir.

Arapça asıllı bir kelime olan “tehcir”, “bir yerden başka bir yere göç ettirmek (immigration, emigration) manasını taşır. Bir sürgün, bir “deportation” anlamı yoktur. Bununla birlikte “Tehcir Kanunu” diye adlandırılan kanunun adı da aslında “savaş zamanında Hükümet uygulamalarına karşı gelenler için askeriye tarafından uygulanacak önlemler hakkına geçici kanundur.

Bu kanuna dayanılarak gerçekleştirilen yer değiştirme uygulamasının anlatımında kullanılan “tenkil (nakletme)” tabiri de batı dillerinde “sürgün” anlamına gelen “deportation”, ”exile” veya “proscription” gibi terimlere karşılık değildir.

Sevk ve iskân anlamındaki tehcir, meskûn bir grubun bir başka yere nakledilmesi ve yeniden iskân edilmesi anlamındadır. Osmanlı Devleti’nce yapılan uygulamada, Ermeniler gemilere, trenlere bindirilerek sınır dışı edilmemiş, gaz odalarında ya da fırınlarda yok edilmemişlerdir. Yapılan uygulama sürekli toprak kaybeden imparatorluğun dağılmasını önlemek üzere, Osmanlı Devleti yöneticilerince zorunlu görülmüş bir tedbirdir. Buna rağmen devlet yöneticilerinin büyük bir soğukkanlılıkla hareket ettikleri, göç ettirilenlerin sevklerinde büyük bir hassasiyet göstermişlerdir. Bu kararnamelerde göç edenlerin hakları ve bunlara verilmesi gereken her türlü hizmet detayları ile birlikte belirtilmiştir.

Ama gelin görün işte Uluslararası kamuoyunda bu noktada yapılan baskılara karşı kınamakla yetinen bir ülke profili…

Kınaya kınaya kına kalmadı yakacak. Oysa güçlü ve büyük bir devlet olmak gerekli çalışmaları ve lobi faaliyetlerini gerçekleştirebilmek asıl olan. Memleketin bulunduğu stratejik bölge bu oyunlarla daha çok karşı karşıya kalacağımıza da işaret etmekte…

 

 

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
  2 AY İÇİNDE HİZMETE GİRMESİ PLANLANIYOR
2 AY İÇİNDE HİZMETE GİRMESİ PLANLANIYOR
  MATEMATİĞİN DEHALARI DEVREK'TE TER DÖKTÜ
MATEMATİĞİN DEHALARI DEVREK'TE TER DÖKTÜ