Erzincan'ın İliç ilçesindeki maden faciasını duymayanınız yoktur.
Anagold Madencilik’e ait altın madeninde bulunan siyanür havuzunda kayma meydana geldi.
Dokuz vatandaşımız kayan kütlelerin altında kaldı.
Halen kayıp.
Aslına bakarsanız olay o kadar büyük ve vahim ki.
Neresinden başlayalım, neresini yazalım bilemedim.
Son yıllarda, çevre ve orman katliamına yol açan, doğaya ciddi zarar veren çok sayıda proje öncesi vatandaşların eylemlerini gördük.
Bu projede de gördük.
Korkulan başa geldi.
Yaklaşık 10 milyon metreküplük siyanürlü, asitli toprak kütlesi Fırat Nehri’ne doğru kaydı.
Bölgede bulunan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, kayıp maden işçilerini arama çalışmasından bahsederken “Elimizde imkân olsa bugün kaldırmaya kalksak; en az 400 bin kamyona ihtiyacımız var” dedi.
Belki de farkında olmadan olayın vahametini gözler önüne serdi.
Mecliste bir araştırma komisyonu kurulmasına karar verildi.
Fakaaaaat.
Komisyon çalışmalarına 31 Mart yerel seçimlerinden sonra başlayacak.
Bu da insana, çevreye, doğaya ne kadar önem verdiklerini gösteriyor.
Demek ki önemli olan seçimler.
Gerisi formalite.
Adalete ve devlet adamlığının hassas yükümlülüklerine vurgu yapmak isteyen siyasilerce sıklıkla kullanılan o meşhur cümleler aklıma geldi.
“Kenar-ı Dicle’de Bir Kurt Aşırsa Koyunu, Gelir de Adl-i İlahi Sorar Ömer’den Onu”
Mehmet Akif Ersoy, Safahat’ındaki “Koca Karı ile Ömer” şiirinde bu dizelere yer vermiştir.
Halîfe önde, bitik, suçlu, münfa’il , nâdim;
Ben arkasında, perîşan, çadırdan ayrıldık.
Sabaha karşı biraz başlamıştı aydınlık.
Köyün köpekleri ejder misâli saldırıyor,
Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor?
Medîne’nin dalarak münhanî sokaklarına;
Dönüp dönüp hele geldik zahîre anbarına.
Halîfe girdi açıp, ben de girdim emriyle.
Arandı her yeri, bir mum yakıp ale’l-acele.
– Şu tek çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana;
Bu testi yağ doludur, elverir o yük de sana.
Çuval Halîfe’de, yağ bende, çıktık anbardan;
Kilitleyip geri döndük deminki yollardan.
Mesâfe, baktım, uzun; yük yaman; Ömer yaralı;
Dedim ki:
– Ben götüreydim… Verir misin çuvalı?
– Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:
Vebâli kendine âiddir İbni Hattâb’ın.
Kadın ne söyledi, Abbâs, işitmedin mi demin?
Yarın, huzûr-i İlâhî’de, kimseler, Ömer’in
Şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile;
Evet, hilâfeti yüklenmeyeydi vaktiyle.
Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!
Bir ihtiyar karı bî-kes kalır, Ömer mes’ul!
Yetîmi, girye-i hüsrân alır, Ömer mes’ul!
Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:
Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!
Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce biri:
O damla bir koca girdâb olur boğar Ömer’i!
Ömer duyulmada her kalbin inkisârından;
Ömer koğulmada her mâtemin civârından!
Ömer halîfe iken başka kim çıkar mes’ul?
Ömer ne yapsın; İlâhî, beşer zalûm ü cehûl !
Ömer’den isteniyor beklenen Muhammed’den…
Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen?