Şair Enver Gökçe, “Başlangıç” adlı şiirinin bir bölümünde, şöyle der:
“Zaman akar, zaman geçer,
Zaman zindan içinde;
Biz mapusta gürül gürül yatardık
Yılan çıyan içinde.
Getirdiler ite kaka bir yiğit,
Ayak çıplak
Ak bir mintan içinde.
Zaman zaman içinde
Işık duman içinde.”
Bu dizeleri sevgili can dostum “Can”ın beni, eşim Nazmiye ve kardeşlerim; Bilhan ve Göksel’le birlikte Ulucanlar Cezaevi Müzesi’ni gezdirirken bir kez daha hatırladım.
Türkiye tarihinde, Mamak, Diyarbakır, Metris, Urfa, Bayrampaşa, Pozantı, Van, Ankara, Ulucanlar, İmralı, Zincirbozan, Yasıada ve Sinop cezaevlerinin önemi büyüktür. Zira hemen hemen her Türk aydını, şairi, yazarı, siyasetçisi ve gazetecisi bu cezaevlerinden nasiplerini almıştır.
Sözü Ulucanlar Cezaevi Müzesi’ne getirmek istiyorum. 1925 yılında yapılan bu cezaevi 81 yıl boyunca siyasi mahkumları ağırlamış. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana hep çalkantılı olan siyasi hayatının bedelini ödeyenler bu cezaevinde bu koğuşlarda belki en güzel çağını belki de ömürlerini tükettiler… Bülent Ecevit, Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Necip Fazıl, Cevat Şakir Kabağaçlı, Deniz Gezmiş, Fakir Baykurt, Feride Çiçekoğlu, Erdal Eren, Bekir Yıldız, Behice Boran, Muzaffer İlhan Erdost, Yusuf İnan, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Fahri Erdinç, Cüneyt Arcayürek bunlardan bazıları…
*
Ulucanlar Cezaevi Müzesi, bir tarihe tanıklık ediyor. Mahkumların duvara yansıyan yüzleri, hüzün ve buruk bir acı. Birisi bağırıyor: “Gardiyaaannnn… Gardiyaaannnn…”. Değişik bir atmosferin içine giriyorsunuz… Fakir Buykurt’un özel eşyaları, daktilosu, ayakkabıları, okuduğu roman, tesbihleri, sazı, gömlek ve ceketi… Bir tarafta, Deniz Gezmiş’in hırkası, Hüseyin İnan’ın bir not defteri… Koridorlara sıralanan küçük odaların duvarlarını yumruklayan, acısını ifade eden mahkumların sesleri, hüzün ana!...
Bir ara “Can”:
-Can, diyor Fakir Baykurt’u çok sevdiğini biliyorum. Biraz söz et o büyük yazarımızdan?
-Yaşamından söz ediyorum, okuduğum eserlerini sayıyorum…Yılanların Öcü, Irazcanın Dirliği, Onuncu Köy, Tırpan, Köygöçüren, Keklik, Kara Ahmet Destanı, Yayla, Yüksek Fırınlar, Koca Ren, Kaplumbağalar, Çilli, Efendilik Savaşı, Anadolu Garajı, On Binlerce Kağnı, Can Parası, Barış Çöreği, Duirsbug Treni, Efkar Tepesi, Kale Kale, Bir Uzun Yol. 1997 yılında Almanya’nın Duisburg şehrinde kendisini evinde ziyaret edişimden söz ediyorum.
*
Müze o günkü koşullara göre düzenlenmiş. Eşyalar olduğu gibi o koşullara ait.
Koğuşlarda demir ranza ve dolaplar, tahta masa ve sandalyeler, eski bir soba ve pek çok eşya dikkat çekiyor. Bir mahkumun sazının tellerinden yanık bir hapishane türküsü duyar gibi oluyorsunuz… Balmumu heykellerir arasında eski Türk filmlerindeki sahneler geçiyor gözümün önünden…
“Allah belanızı versin… Laannn…”.
*
12 Eylül’ün gazabına uğrayan Feride Çiçekoğlu… İlk romanı Uçurtmayı Vurmasınlar’ı burada yazmış. Hatta filme alındığı yer de burası. Çiçekoğlu romanda, annesiyle beraber cezaevine giren bir çocuğun (Barış) gözünden 12 Eylül uygulamaları ve cezaevi yaşamını anlatılır. Yılmaz Güney’in Ulucanlar’daki anılarından esinlenerek yaptığı Duvar filmi geçiyor gözümün önünden… Milliyetçi gençlerin acılarını anlatan Kafes filminin de burada çekildiğini öğreniyorum.
*
Biraz sonra 6.koğuşa geçiyoruz. Tanınmış şahsiyetlere ait bilgi, belge ve eşyaların bulunduğu koğuş bu. Her ranzanın başında o kişilere ait fotoğraf ve biyografileri bulunuyor. Aynı koğuşta farklı zamanlarda Ulucanlar Cezaevinde kalan gazeteci, yazar, şair, siyasetçi, sanatçılara ilişkin eşyalar da sergileniyor. Bülent Ecevit’in şapkası ve kravatı, Deniz Gezmiş’in kendi el yazısı ile Roma hukuku ders notları, sigarası ve üzerinden çıkan paraları, Yusuf Aslan’ın kaşkolu, Hüseyin İnan’ın fanilası….
*
Cezaevinde açık kaldığı süre içinde 18 infaz yapılmış. Fethi Gürcan, Talat Aydemir, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu, Erdal Eren, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan bunlardan bazıları…
En acısı da Erdal Eren’in ki…
Hani şu, yaşı büyütülerek 17 yaşında idam edilen…
*
Ulucanlar cezaevi 2006 yılında kapatılmış ve 2011 yılında da müze olarak açılmış. Türk siyasi tarihinde bir çok ünlünün bir süre barındığı ve hatta idam edildiği bu müzeyi görmesinde fayda var. O günleri anmak, anlamak, anımsamak adına olumlu bir tutum bu müze. Tarihimizi bilmemiz adına bir dönüm noktası. Yoksa, yıllarca cezaevi olarak hizmet etmiş bu mekan, inanın çok ürkütücü, soğuk ve insan yaşamına uygun değil.
İnsan onurunun hiçe sayıldığının bir kanıtı…
Müze olması bu ayıbı örter mi?