kayaköy'ün alt yanında değirmeni
benim de yarim şu düğünün feymanı
nazlı kızı hasan oğlana vermeli
telli de yazmalarını oyaladın mı
sırça da parmaklarını boyaladın mı (*)
Türkülerimiz göçerdir. Göçer olduğu gibi ilk çıkışından son çıkışına kadar bir çok değişikliklere de uğrar. Bu duruma müzik ustaları “varyant” diyorlar. “Mezar arasında Harman Olur Mu?” adlı güzel bir türkümüz var. Bu türkünün tamı tamına 11 varyantı bulunuyor. Kerkük, Afyon(2), Konya, Bigadiç, Ilgın, Kütahya, Keskin, Ankara, Diyarbakır ve Tokat’ta değişikliklerle çıkar karşımıza.
Babadan oğla, ustadan çırağa ve kulaktan kulağa taşınan bu türkülerin varyantlarının çok oluşunu Prof. Dr. Hayrettin İvgin, kültür zenginliği olarak değerlendirir. Hatta bir konuşmasında Almanya’da bir türkünün dört bine yakın vanyantının olduğunu söylediğinde de, dinleyiciler şaşırmıştı.
Bu yöntemle yayılan türkülerdeki yabancı kökenli sözcüklerin zamanla anlamsızlaşabildiğini de anlatan İvgin, bunun nedenini de türkü taşıyıcısı yerel sanatçıların eğitimden yoksul olmaları, şeklinde açıkladı.
Örneğin, İki varyantlı, Çekiç Ali ve Şemsi Yatsıman’dan ayrı ayrı derlenen Kırşehir yöresine ait “Kekillerin Neşte Neşte” adlı bir türkü var. Bu türküde geçen “neşte” sözcüğü var. Oysa Türkçemizde böyle bir sözcük yok. Bu sözcüğün aslı “Rişte”’dir ve tel, iplik ve bağ anlamına gelir.
Bir başkası, Teslim Abdal’a ait, Aşık Daimi’den Nida Tüfekçi’nin derlediği bir Erzincan / Tercan türküsü var:
“Seherde bir bağa girdim / Ne bağ duydu ne bağbancı / El vurup güllerin derdim / Ne bağ duydu ne bağbancı”.
Türkçemizde “bağban” sözcüğü var; “bağbancı” yok!
Derleyicilerin dil ve anlatım açısından eksiklikleri ve özensizlikleri nedeniyle de türkülerimizdeki bazı sözcükler “aslı”ndan saptırılmıştır.
Örneğin:
Nida Tüfekçi üstadımızın Nedim Akdağ’dan derlediği bir Yozgat Türküsü var adı da “Asker Yolu Beklerim”dir.
İşte bu türküden bir bölüm: “Pilav pişirdim yavan / Üstüne koydum soğan / Yatağına uzanmış da / Uyan askerim uyan.”
Bu türküyü “Üstüne kıydım/ koydum/ kestim soğan” şeklinde okuyanlar var. Oysa buradaki sözcüğün doğrusu; “üstüne” değil, “üsküre”dir.
“Üsküre” sözcüğünün anlamı (TDK): Topraktan yapılmış, çorba tası, çukur çanaktır. Dolayısıyla da, yavan olarak yapılan pilavın yanında bir başka kap çeşidi olan üsküre’ye soğan kesilmiştir. Böylece doğrusu: “Üstüne koydum/kıydım soğan” değil, “Üsküre kestim soğan”dır.
Türkülerimizdeki Türkçe dikkate alınmalıdır. Çünkü halkımızın dilinden dökülen sözcükler yalın, sanat kaygısı taşımıyor olabilir ama onlardaki anlatım ve betimlemeler son derece dürüstlük ve içtenlik taşır.
(*) Hale Gür’ün 1995 yılında Mustafa Ergun’dan derlediği bir Kütahya türküsü.