Reklamı Geç
Advert
Advert
Advert
Advert

SİS’İN ANIMSATTIKLARI

SİS’İN ANIMSATTIKLARI
Bu içerik 1843 kez okundu.
Advert

    İbrahim Tığ

    Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğünde Sis; "Atmosferin alt tabakalarındaki küçük su taneleri veya buhardan oluşan bulutların çok alçalarak yeryüzüne kadar inmesiyle oluşan duman, pus." şeklinde tanımlanıyor.

    Türkçe kökenli olan sis kelimesiyle üretilen sis bombası, sis farı, sis lambası, sis perdesi, buz sisi gibi dil yapılarımız da vardır.

    Sis deyince aklıma Tevfik Fikret’in “Sis” şiiri geliyor.

    Tevfik Fikret, evinde (Aşiyan) Abdülhamit’in polislerince göz hapsindedir. Şubat ayıdır ve İstanbul’un üzerinde yoğun bir sis tabakası vardır. Tevfik Fikret İstanbul’un üstüne çökmüş yoğun sis ile kendi içindeki sisin arasında sıkışır.

    Şair, bütün bir devri, bütün dertleriyle duyumsayarak derin bir ümitsizlik ve yalnızlık duygularını bu şiirle dışa vurur:       

     “Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş

     olan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât!

     Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler;

     ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar!

     Ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: Nâmus;

     ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu.

     Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki

     her tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür!

     Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için

     yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı!

     Ey tutulmayan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan,

     ey mahkemelerden biteviye kovulan “hak”!”

*

     Sise, bizim köyde de “körduman” derler. Hatta, Devrek’in “Ereğli Yollarını Körduman Bastı” adlı bir de türküsü var. İşte o türküden bir bölüm:

     “Ereğli yollarını körduman bastı

     Nişanlımın önünü Azrail kesti

     Azrailin kılıncı boynumdan geçti”

*

     Kemal Tahir’in de “Körduman” adlı bir romanı vardır. Bu romanı Şehir dergimizde “Kemal Tahir Dosyası” (Mart 2016 Sayı:90) hazırlarken yeniden okumuştum.

     Çankırı Cezaevi’nde yatarken Çankırılı köylüleri dinleyerek, onların anlatımlarıyla yazdığı bir romandır Körduman. Yamaören Köyü’nden Mustafa’nın yaşam serüvenini merkeze alarak, köylünün sorunlarını, etik değerlerini, köyün ekonomik yapısını irdeler. Ahilik teşkilatının Çankırı'da uygulanışı olan yârân sistemini anlatır bu roman.

     Sonra, Kazım Karabekir Paşa'nın o ünlü sözü geliyor aklıma:

     -Öyle puslu bir hava ki; şeytan bile müslüman kıyafeti giyiyor.

     Karabekir Paşa’nın İstiklal Mücadelesi sırasında söylediği bu sözle aslında, Müslüman taklidi ile Osmanlı topraklarında isyanın çıkmasına neden olan İngiliz etki ajanı Lawrence'ı tarif etmektedir.

*

     Bütün bunları öğretmenimiz Aynur Muslu’yu Beycuma’ya bırakıp Devrek’e dönerken düşündüm. Sevgili kardeşim Sercan aracımızla yoğun sisi yara yara getirdi beni Devrek’e.

     Bu kadar mı? Değil elbet.

     İlk gençlik yıllarımda “Sis” adında bir Türk filmi izlemiştim. Zülfi Livaneli’nin yönettiği bir filmdi bu. İhtilal filmiydi sanırım.

     Kızım Bahar’a dedim ki:

     -Kızım, benim yıllar önce izlediğim bir film vardı. Adı Sis’ti. Bu filmi bana Youtube’den bul, ikimiz izleyelim.

     -Tamam baba!...

     Bahar “Sis” adını taşıyan iki Türk filmi buldu.

     -Baba, hangisi ama…

     -Livaneli’nin Sis’i tabiî ki…

     Bahar’la bu filmi birlikte izledik.

     Film 1988 yılında çekilmiş. Filmdeki ailenin öyküsü 27 Mayıs İhtilali’yle başlıyor.

     Radyodaki marşlarla uyanan bir aile geliyor karşımıza. Bu, İstanbul’da yaşayan bir bürokratın ailesidir. Büyükbaba albaydır, baba da hâkim. İki küçük çocuk, anne, büyükanne, amca ve komşular tabloyu tamamlar. Ülkemizin çok yakın zamanlarda yaşadığı iki farklı siyasal, toplumsal dönemden ilginç kesitler. Sis'te, 1960'larda yargıç olan, 1970'lerde, toplumun çalkantılı döneminde, riskli kararlar vermemek için yargıçlıktan ayrılarak avukatlık yapan Ali Fırat ve 1978'de siyasal nedenlerden öldürülen oğlunun, katil zanlısı olarak diğer oğlunun suçlanması üzerine onu korumaya çalışmasını anlatılıyor.

     Sis adını taşıyan başka bir Türk filmi olduğunu dün öğrendiğim, bu filmi de izlemeden edemedim. Bu Sis’i de Faruk Turgut çekmiş, 1987 yılında. Ne hikmetse ardı ardına iki yıl, aynı adı taşıyan iki film!...

     Filmin konusu şöyle:

     Köyde geçim şartları zorlaştıkça köylüler çareyi göç etmekte buluyor. Bu durumdan faydalanan Hüseyin, göç edenlerin topraklarını ucuzdan satın almaya çalışır. Sadece Mehmet topraklarını Hüseyin'e satmaz. Mehmet’in bu tutumundan rahatsız olan muhtar, bekçi İbrahim’i, Mehmet’i öldürmeye ikna eder. Böylelikle İbrahim'in sevdalı olduğu Mehmet’in karısı Fatma ile de evlenebileceğini söyler. İbrahim cinayeti işler, suç başkasının üzerine yıkılır. Bir süre sonra da Fatma, İbrahim ile evlendirilir. Ancak çok geçmeden Mehmet’in öldürülmesinin ardındaki gerçek açığa çıkar.

     Köylü olduğumdan mıdır nedir, etkiledi beni bu film.

     Filmin çekildiği köyü merak ettim. Araştırdım uzun bir süre. Sonunda buldum. İznik’in Sansarak Köyü’nde çekilmiş.

     Sonra öğrendim ki, İznik ve Sansarak Köyü'nde; Kin, Yarın Bizimdir, Halk Çocuğu, Karaoğlan Bayboranın Oğlu, Kınalı Keklik, Şalvar Davası, Merhaba Kırlangıç Fırtınası, Davacı, Kiraz Çiçek Açıyor, Musallat 2 Lanet, Bir Gün Gideriz, Güllüşah Unutamadığım, Yasemin, Nisan Bitti, Osmancık ve Zincir gibi filmlerin yanı sıra birçok dizi de çekilmiş.

     Bu filmlerin İznik ve çevresinde çekilmesinin en büyük etkeni sinema sanatçısı Halil Ergün’ün İznikli oluşuymuş.

     Bakın “Sis” bizi nerelere götürdü?

     Yazımı "Sürmene" türküsünden bir bölümle noktalıyorum:

     “Sis dağının başları

     Duman değil kar idi

     Sevdiğim senin ile

     Ne günlerim var idi”

     Kördumanı dağılmış zamanlar ve ülke dileğiyle...

Advert
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
ÇANAKÇI: EN BÜYÜK İSTEĞİM MUKİM TAHİR’İN MEZARINI YAPTIRMAK
ÇANAKÇI: EN BÜYÜK İSTEĞİM MUKİM TAHİR’İN MEZARINI YAPTIRMAK
KOMŞULARINI KOMAYA SOKTULAR
KOMŞULARINI KOMAYA SOKTULAR