Önceki dönem bakanlardan ve eski Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Murat Karayalçın Çaycuma Belediyesinin konuğu olarak “Kentsel dönüşüm olmalı” başlıklı konferans verdi.
Çaycuma Belediyesi Çarşamba Salonu’nda yapılan konferansı, kentsel dönüşüm uzmanı Taner Topçu yönetti. Konferansa Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı, Perşembe Belediye Başkanı İsmail İnam, Saltukova Belediye Başkanı Alim Genç, Bakacakkadı Belediye Başkanı Oktay Albuz, Önceki Dönem Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, CHP Zonguldak Milletvekili Adayı, Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı Doğa Şanlıoğlu, Gelecek Partisi İlçe Başkanı Şenol Cin, Deva Partisi İlçe Başkanı Ünal Kurt, Çaycuma Kent Konseyi Başkanı Tuğrul Dereli, Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı Hayri Kandemir, Ziraat Odası Başkanı Rıza Çapkın, Emekliler Derneği Şube Başkanı Nizamettin Eyidoğan, Çaycuma Belediyesi Meclis Üyeleri ve daire amirlerinin yanı sıra ilgili bir vatandaş topluluğu katıldı.
ANKARA’DA 90’LI YILLARIN BAŞINDA YAŞANAN KENTSEL DÖNÜŞÜM DENEYİMİ HENÜZ AŞILAMADI
Kolaylaştırıcı Taner Topçu, yaptığı kısa sunuş konuşmasında, “90’lı yılların başında, daha bu ülkede yasası yokken, adı konulmamışken, finansman sorunları dururken, nasıl bir yol izleneceğine dair bir örnek yokken, Ankara’da çok önemli bir kentsel dönüşüm deneyimi yaşandı. Kişisel kanaatim odur ki, bugüne değin o çıta aşılamadı. Bu söyleşi iki bölümden oluşacak. Birinci bölümde bu deneyim üzerine değerli hocamızın değerlendirmelerini alacağız. İkinci bölümde de, gerek siyasal yaşamında, gerekse sivil toplum örgütleri içindeki görevleri sırasında Zonguldak üzerine, Çaycuma üzerine, Filyos Vadisi üzerine akademik düzeyde sayılabilecek oluşturduğu bilgilerden yararlanacağız.” diyerek sözü Karayalçın’a bıraktı.
KENTSEL DÖNÜŞÜM DEPREMSELLİK KADAR KENTLERİN NİTELİĞİNİN ARTIRILMASIYLA BİRLİKTE ELE ALINMALIDIR
Sözlerine “İlkin kentsel dönüşüme hiç ihtiyacı olmayan Çaycuma’da böyle toplantıyı yapmanın manasız olduğunu düşündüm. Ama seçim öncesi bunu konuşmanın tam da zamanı olduğuna karar verdim.” diyerek başlayan Karayalçın, “6 Şubat’ta tarihimizin en büyük felaketini yaşadık. 1999 depreminde de aynı acıları yaşadık ve kentsel dönüşüm denen kavram ilk kez o günlerde gündemimize geldi. Biz ulus olarak biraz böyleyiz; bir olay çıktığı zaman hemen onunla ilgili konuşmalara başlıyoruz ama bir süre sonra da unutuyoruz. 1999 depremi sonrasında ‘Artık bu bir milat olmalı’ dedik, hemen unuttuk, sonra da kafayı koyup uyumaya başladık. Şimdi yine gündeme geldi. Ben kentsel dönüşüm konusunun depremsellikle ele alınmasını yanlış ve yetersiz buluyorum. Kentsel dönüşümün bir yanının hiç kuşkusuz konutlarımızın depreme dirençli hale getirilmesi için çok büyük önem taşıdığına inanıyorum. Kuşkusuz depreme dayanıklı olmayan konutların fen koşullarına göre yeniden yapılması önem taşımaktadır. Ama tek başına yetmez, bu aynı zamanda kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesiyle de ilgili bir konudur. Bu konu konuşulurken ikisinin bir arada değerlendirilmesi gerekir.” dedi.
TÜRKİYE ÇOK KÖTÜ ŞEKİLDE KENTLEŞTİ
Türkiye’de 6,5 milyon konutun yenilenmesinden söz edildiğini söyleyen Karayalçın, “Bu korkunç bir rakam. Bir konutun maliyetinin 50-60 bin dolar olduğunu düşünürsek, bu, yalnızca konutların depreme dayanıklı olması için yarım trilyon dolar gibi bir bütçeye ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor. Buna bir de kentsel altyapı ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi için yapılması gereken donatıyı eklediğinizde bu meblağ çok daha yükseklere çıkıyor. Bizim bu parayı ziyan etmemiz gerekiyor. Bu kadar para yalnızca depremsellik için harcanamaz. İyi bir planlama ile aynı zamanda kentlerimizin niteliğini yükseltecek önlemleri de devreye sokabilmeliyiz. Şurası çok açık, kötü bir şekilde kentleştik. Türkiye’nin neresine gidersek gidelim bunu görüyoruz. Çocukluğum Samsun’da geçti. Ankara’da yaşadım. Oralar, benim o tarihlerde çok güzel kentlerdi. Aynı şey Rize ve Trabzon için de geçerli. Ama bu kentlerin tümü geriledi, tümü nitelik kaybetti. Zevkle yaşanacak kentler olmaktan çıktı. 1950’lerde olağanüstü göçle başlayan baskın kentleşme ve büyük kentlere yaşanan olağanüstü göç sonunda, ortaya son derece kötü gençler çıktı.” dedi.
BATIKENT’İ YAPARKEN YENİ BİR DEMOKRASİ ÖRNEĞİ, KAMU YÖNETİMİ MODELİ ORTAYA KOYDUK
Ankara’da Yenişehir ve kendi döneminde yaşanan Yenimahalle, Batıkent deneyimlerini anlatan Karayalçın, “Batıkent Ankaralı sosyal demokratların ürünüdür. Batıkent’te öyle bir kent kurduk ki Birleşmiş Milletler Dünya Konut Yılı nedeniyle ödül verdi. Biz iki örnek üzerinden yola çıktık. Birincisi gecekondulara yönelikti. ‘Gecekondu semtlerini nasıl kentsel dönüşüme sokar, o alandan nasıl ileri bir kentsel mekân elde ederiz.’ diyerek Dikmen Vadisi’nde çalışmaya başladık. İtibar projemiz olan bu projede mahkeme kararlarına ihtiyaç duymadan yurttaşlarımızla birlikte projeyi uyguladık. Yeni bir yönetim modeli, yeni bir demokrasi anlayışı, kamu yönetimi modeli geliştirdik. Bu iddialı bir laf olarak görünebilir. Ama iddiayla söylüyorum ki, bunu denedik, uyguladık, başarılı olduk. İkincisiyse Batıkent modeliydi. Batıkent’te 55 bin konut yapıldı. 1.000 hektarlık alanda 300 bin kişinin yaşadığı kenti 10-11 yılda yaptık. Zamanın yetersizlikleri, zor koşulları olmasa çok daha hızlı yapardık. Bu aslında bir mucize.” dedi.
İÇİNDE HALKIN OLMADIĞI HİÇBİR PROJENİN BAŞARI ŞANSI YOKTUR
Bir türlü bitirilemeyen İstanbul Fikirtepe ile Batıkent projesini karşılaştıran Karayalçın, “İstanbul’a mahveden Fikirtepe projesi 15 yıldır bitmiyor. Bitirilemiyor. Biz Dikmen’i, Portakal Çiçeği Vadisi’ni 2 yılda bitirdik. Bunu nasıl başardık? Oradaki 2 bin hemşerimizi beş ayrı kooperatifte bir araya getirdik. Arkadaşlarım çok güzel bir kooperatif öyküsü yazdı. Bu senaryoya dayalı bir örgütlenme modeli, özel bir yapı oluşturduk. Beş bölgede hemşehrilerimiz muhtarlarıyla birlikte bunu tartıştı. Arkadaşlarımızdan bilgi aldı, bu ana sözleşmeye göre örgütleniyoruz dediler. Beş kooperatif beş temsilci seçti. Ben büyükşehir belediye başkanıydım. O arkadaşlara belediyeden üst düzey 5 yönetici ekleyerek 10 kişilik bir ekip kurduk. Benimle birlikte 11 kişi Dikmen Vadisi Karar Kurulu oldu. Yasalarda böyle bir şey yoktu biz icat ettik. Batıkent’te kısmen uyguladığımız modeli burada daha da geliştirdik. Halka proje uygulaması süresiyle sınırlı olmak üzere bir proje ortaklığı kurduk. ‘Kamu halk işbirliği’ olan bu projede ne yaptıysak hepsini halkımızla birlikte aldık. İçinde halkın olmadığı hiçbir projenin başarı şansı yoktur.” dedi.
BİR BELEDİYE OLARAK TÜRKİYE’DE İLK DEFA YURTDIŞINA TAHVİL SATTIK
Kaynak bulmak için ürettikleri yaratıcı fikirlerden de söz eden Karayalçın, “O zamanki parayla 600 milyon Mark tutarındaki proje bütçesini de yaratıcı yöntemlerle çözdük. Vatandaşlarımıza, ‘Sizin evinizi alacağız. Evlerinizi yıkacaksınız. Size üzerinde mutabakata vardığımız büyüklükte, üzerinde mutabakata vardığımız standartta bir konut vereceğiz. Bu süre içinde size kira da ödeyeceğiz.’ dedik. Büyük bütçelerin finansmanı belediye bütçelerinden karşılanamaz. Onlar için daha farklı bir kaynak bulmak gerekir. Fikirtepe projesinin finansmanı imar rantlarının artırılmasıyla sağlanıyor. Bu kentler için idam fermanıdır. Tümüyle müteahhidin inisiyatifine terk edilmesi yanlıştır ve bu nedenle çökmüştür. Biz projemizin finansmanı için bir belediye olarak Türkiye’de ilk defa yurtdışına tahvil sattık. Çok zor ve zahmetli olan bu satış sonunda 400 küsur milyon dolarlık gelir elde ettik. Bunu arkadaşlarımız çok iyi değerlendirerek 120 milyon dolar daha para kazandık. Bu sırf liyakatli, becerikli insanların başarılarıyla oldu. Bununla da projeyi uyguladık.” dedi.
ZONGULDAK BÖLGESİ ÇAYCUMA ODAKLI BİR GELİŞİM PERSPEKTİFİ İÇİNDE GELİŞEBİLİR
Konferansta Zonguldak ve Çaycuma üzerine değerlendirmelerde de bulunan Karayalçın, “Ben bu bölgenin Çaycuma odaklı bir gelişim perspektifi içinde çok başarılı bir şekilde gelişebileceğini düşünüyorum. Bunun koşulu da buralardaki tüm gelişmeleri dikkate alan bir bölge planının yapılmasıdır. Bu yalnızca gelişmeye, yatırıma odaklı bir plan olmamalıdır. Aynı zamanda doğanın, çevrenin korunmasını da özenle içermelidir. Plan dediğiniz metin de budur zaten. Tümünü dikkate alır, birbirine etkisini ölçer, değerlendirir, ona göre yapılması gerekenleri bir zaman dilimi içinde ortaya koyar. Türkiye’de planlama maalesef olması gerektiği gibi yapılmadı. Merkezi yönetim iktisadi ve toplumsal planlar hazırladı, yapılacakları saptadı ama işin fiziki boyutunu hiç dikkate almadı. Mekânın nasıl düzenleneceği görevi belediyelere bırakıldı. Bu çok yanlış, olumsuz sonuçlar getirdi. Girdiğimiz yeni dönemde iktisadi ve toplumsal planlarla fiziki planları çakıştırmak zorundayız. Her planın bir üst planı olmalı.” dedi.
FİLYOS VADİSİ GİBİ DÜNYA GÜZELİ COĞRAFYA PARÇASININ OLUMSUZ ETKİLENMESİ ENGELLENMELİDİR
Karayalçın konuşmasını, “Doğal gazın bulunması bölgenin zenginliklerine yeni bir zenginlik kattı. Kim çıkartıyorsa kutluyorum. Eline sağlık. 2012 yılında Filyos Limanı’nın yapımına dayalı bölgesel kalkınma modeli için Zonguldak’ta bir çalışma yapmıştık. Ancak o zaman doğal gaz yoktu. Gazın gelmesiyle birlikte bunun çeşitlendirilmesi için çok önemli bir fırsat var önümüzde. Hem bu fırsatlar kullanılmalı, hem de bu dünya güzeli coğrafya parçasının olumsuz etkilenmesi engellenmelidir. Çevre sorunlarına asla fırsat verilmemelidir. İkisi bir arada olur mu? Olur. Dünyanın başka yerinde oluyor da bizde niye olmasın. Hem bu güzellikler korunur, manda yoğurdu üretimi devam eder, tarımsal, hayvansal etkinlikler sürer, hem de bunların yanına yeni gelişmenin getirdiği fırsatlar eklenir. Ben Zonguldak’ın merkezinin Çaycuma üzerinden gelişebileceğini düşünüyorum. Bölgede çok nitelikli kadro var. Yetişmiş insan gücü niteliği çok yüksek, bunu değerlendirelim.” diyerek tamamladı. Konferansın ardında Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı Karayalçın ve Topçu’ya günün anısına birer plaket sundu.