İbrahim Tığ
Köroğlu dağları ile Ilgaz dağlarının Batı uzantısı arasında Bolu-Gerede ve Tosya oluğunda kurulmuş küçük bir ova kasabasıdır Çerkeş.
Doğu’nun ipek, baharat ve diğer ürünlerinin kervanlarla Batı'ya taşınması için Çin'den Avrupa'ya uzanan ticaret yollarından biri olan Eski Bağdat (İpek yolu) yolu üzerinde kurulan Çerkeş bu yönüyle de Doğu kültürünün Batı tarafından tanınmasını da sağlamıştır.
Tarihi çok eskiye dayanan Çerkeş’i, büyük gezgin Evliya Çelebi Seyahatname (1899)’sinde şöyle anlatır:
“Çerkeş Kengırı toprağında subaşılıktır. 150 akçalık kazadır. Yeniçeri serdarı, sipahi kethüda yeri vardır. Şehir bir bayır dibinde olup 300 haneli bir camii, bir hamamlı, 40–50 dükkânlı bir beldeciktir. IV. Murat yakınlarından Silahtar Mustafa Paşa burada 150 Ocaklı, 100 dükkânlı bir han yaptırmak suretiyle kasabayı imar etmiştir. Lakin ömrü vefa etmediği için kiremit örtülü kalmıştır. Haftada bir gün köylüler gelerek bir pazar kurulur.”
*
Her ne kadar, Faize Ergin’in Nihâvend makamındaki bestesinde; “Kız sen geldin Çerkeş'ten.” dese de bu kez bizim yolumuz düştü Çerkeş’e. Şehir giriş tabelasında 9 bin 400 olarak gösteriliyor nüfusu Çerkeş’in. Geneli ise 17 bin civarındaymış. Göç veren bir ilçe konumunda. 1950'lerden sonra başlayan ve 1990’lı yıllarda başını çektiği hızlı göç hareketi Çerkeş'i de etkilemiş, buradan Ankara, İstanbul, İzmir, Zonguldak ve Karabük'e aileler halinde göçler yaşanmış.
1936’da yangın, 1944’te de büyük bir deprem geçirmiş.
*
Çerkeş’te geleneksel mimari özelliğini taşıyan konaklara rastlıyoruz. Ama her birisi ilgi bekliyor, onarım istiyor. “Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde olduğu için bölgede sağlam tarihi yapı bulmak zor.” diyor yaşlı bir amca. Mevcut binalarda üstün bir ahşap ustalığı çarpıyor göze. Bu konak ve evler yenilenerek Safranbolu, Birgi ve Şirince gibi turizm cenneti olabilir Çerkeş.
*
Türk edebiyatında Garip akımının temsilcisi ozanlarla tanışmak için 1949 yılında Ankara’ya gelen, Gerçeküstücü akımın önde gelen ozanlarından Philippe Soupault’u, Melih Cevdet, Cahit Sıtkı ve Orhan Veli “Yaprak” dergisinin bürosunda ağırlar. İşte bu buluşma sırasında Orhan Veli beklenmedik bir şekilde, Soupault’tan çevirdiğini söylediği şu şiiri okur:
“Şakir Efendi
Koltukçu
Öldü
Dün gece
Çerkeş’te
Öldü
Gitti
Çerkeş’te öldü gitti.”
Şiiri bir kez daha dinleyen Soupault, “Aslı gibi” der, ülkemizden ayrılırken de bir gazeteciye şunları söyler: “Şiiri bütün dünyada aradım, Türkiye’de buldum.”
*
Servet-i Fünun Edebiyatının hem en önemli şairi hem de lideri Tevfik Fikret, Pertevniyal Valide Sultan'ın kahyası Hüseyin Efendi'nin oğludur. Hüseyin Efendi’nin babası Ahmet Ağa da, Çerkeş’in Dalkoz Köyü’ndenmiş. Yani ünlü şairimiz Tevfik Fikret’in dedesi Çerkeşli.
Çocukluğunda birçok kez bu köye gelen Tevfik Fikret’in el yazısıyla yazdığı şu dörtlük köy okulunun duvarında dururmuş: Mektup yazdım kışıdı / Kalemim gümüşüdü / Daha yazacaktım ama / Ellerim üşüdü.
Tevfik Fikret’in adı Çerkeş’te bir sokağa verilmiş. Ne mutlu!...
*
Çerkeş’ten çıkıp 12 kilometre uzaktaki Atkaracalar ilçesine geçiyorum. 2 bin 600 nüfuslu küçük bir ilçe burası. Büyük bir merakla sokaklarını gezdikten sonra soluklanmak için bir kahvehanenin önünde oturup çay içiyorum. Çektiğim fotoğraflardan birkaç tanesini de sosyal paylaşım sitesine koydum.
Bir yorum. Can ağabeyim, şair-yazar, Prof. Dr. Can Ceylan'dan:
“Kardeşim Çerkeş'ten de geçmişsindir. Baba toprağımız.”
Şaşırdım.
Telefon açtım kendisine. Uzun uzun Çerkeş’i konuştuk. Babasının Köyü Bedil. Çerkeş’i çıkar çıkmaz bir tabelada Bedil, yazıyor. Aracın direksiyonunu kırıyorum hemen, bu köye gidiyorum. Can Ceylan ağabeyimin babası, eğitimci-yazar Zeki Ceylan’ın Köyü’ne. Çerkeş-Gerede karayolunun 1 km. içerisinde küçük bir köy. Eğitimci ve dilbilimci Muhittin Bilgin yıllar sonra öğretmeni Zeki Ceylan’ı şöyle anlatacaktı: “/…/ Okuma sevgisini böyle kazandım. Bir de Türkçe öğretmenim vardı Zeki Ceylan. İzmir’de yaşayan oğlu Prof. Dr. Can Ceylan’ın da şairliği vardır. Mustafa Şanlı ve Zeki Ceylan, bana okuma alışkanlığını kazandıran öğretmenlerimdir.”
Can Ceylan en güzel vefa ve oğul örneği göstererek, babası Zeki Ceylan’ın yazılarını, “Okumak Sanatı” ve “Hep Niye Maviye?” adlı kitaplarda topladı.
Oğul tadı böyle bir şey işte!...
*
Kemal Tahir, hikâyelerden oluşan “Göl İnsanları” adlı eserinde “Arabacı” adlı öyküsünü şöyle başlatır:
-Çerkeş’ten çıkınca hayvanlarını durdurdu. Yere atladı.
Savaş sonrası Anadolu’da yıkılan hayatlar, geri dönmeyen baba ve eşler, sahipsiz kalan evler tüm gerçekliği ve acılığıyla okura yansıtan Kemal Tahir’in, Arabacı öyküsü bu yönüyle de kitabın en dokunaklı öyküsü sayılabilir.
Kemal Tahir aynı zamanda Çankırı Cezaevi’nde yatarken bu bölgenin köy insanını, köylülüğü ve hayat şartlarını kendisiyle birlikte yatan köylülerden dinleyerek tanıma ve yazma fırsatı bulmuş bir yazar. Göl İnsanları’nda Çerkeş evlerini şöyle anlatır:
-Çerkeş taraflarındaki bütün köy evleri gibi alt katı taştan, üst katı tahtadan yapılmıştı. (s.186)
Aynı eserinde Kemal Tahir Çerkeş’in Bayındır Köyü çocuklarını da şöyle anlatır:
“...Bayındır Köyü’nün danalarını güden çocuklar, saatlerdir, çomak oynaya oynaya yorulmuşlardı. Suda yıkandıktan sonra, kıyıdaki buğday tarlasına girip yüksek sapların arasına uzandılar.” (s.231)
*
Türk Edebiyatının unutulmaz ismi, düşünür, yazar ve fikir insanı Aziz Nesin'in de yolu, 1 Şubat 1944 tarihinde meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki
Gerede-Çerkeş depremi nedeniyle -Bu depremden Zonguldak’ta büyük ölçüde etkilenmiştir- Çerkeş’e düşmüştür.
Aziz Usta, “Benim Delilerim / Nesin Yayınevi-2009” adlı eserinde bunu şöyle anlatır:
“1943 yılı.. Bölüğümle birlikte Zonguldak'ta uçaksavar mevzileri yapmaktayız. Bir gece büyük bir deprem oldu. Depremin merkezi Çerkeş’miş. Bölüğümü kurtarma görevi için Çerkeş'e gönderdiler. Kış, kar, zehir gibi bir soğuk.. İnsanlar soğuktan donmamak için mobilyaları yakıyorlar. Geceleyin yanan tahta eşyaların alevleriyle ortalık biraz alevleniyor.
İşte o alevlerin aydınlığında yaşlı bir kadın, elinde iğne, bişey dikiyor.
Yaklaştım. Korkunç bir görünümdü. Yaşlı kadın, bir kız çocuğu cesedinin kopuk elini bileğine dikmeye çalışıyordu.
-Ne yapıyorsun? diye bağırdım.
-Torunum.. dedi. Dikiyorum…” (s.328)
Sonra ne mi olur?
Çerkeş'te vuku bulan yer depremi esnasında, enkaz altından çıkardığı bazı eşyaları mahalline göndermeyerek bölük ihtiyacına kullandığından askeri ceza kanunu'nun 115. maddesine istinaden 15 gün hapse mahkum edilir.
*
Sivaslı Aşık Talibi Coşkun (1898-1976)’da 1944 Çerkeş-Gerede depremini şu dizelerle anlatır:
“Bazı köy kasaba kaldı arada
Yâr bulup da eremedim murada
Ziyana uğradı Çerkeş Gerede
Çokları karıştı tufan seline”
*
Türk sanatının önemli isimlerinden ressam, şair ve yazar Bedri Rahmi Eyüboğlu da bir süre Çerkeş’te yaşamış.
1944 Çerkeş depreminden hasar almadan çıkabilmiş, Çerkeş İstasyonu ve Su Kulesi binalarını yapan firmanın yapımında çalışan İsveç, Fransız ve Rus mühendislerine çevirmenlik yapmış Eyüboğlu. İşte burada çocukluğunun manzaralarını yeniden keşfetmiş Bedri Rahmi.
Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Gece Yarısı: Yazılar 1932-1936” kitabında, 1936 çıkışında sanatçı duyarlılığıyla, şöyle tanımlamış Çerkeş'te yaşadığı ayazlı geceleri;
”Aradım, taradım ama Çerkeş gecelerine kristal kelimesi kadar benzeyen, ardıç kadar renkli, söğüt kadar güzel bir kelime bulamadım. Ve yine size Çerkeşli gecelerimden berrak ve yaman bir soğuğun hendesesiyle kristal halinde donup, köşeleri vücudumuzun paltonuzdan dışarıda kalmak zavallılığında kalan parçalarını kesip atan göklerini ancak bu kelimenin yardımıyla anlatabileceğim. Çerkeş’in mehtaplı gecelerini kocaman bir kristale benzeteceğim, bu kadar aydınlık bir cam kitlesi ki, içerisinde yarı erimiş bin bir ay, parçalanıp kalmışlar dersiniz: Ve Çerkeş soğuğunun dehşetiyle yusyuvarlak ay da köşelenir ve köşeleri keskin bir buz parçası gibi gözünüze, içinize batar, üşür-üşürsünüz… Sıcacık göğsünüzden çıktığına pişmen nefesiniz de gecenin maviliği üzerinde çizilir ve bu yumuşak nefesin havada donup kaldığına (tabii yine köşeli bir cam halinde) hayret etmezseniz: O günlerden bir gün bir kitap sayfasında:
“… Yolumuz düştü Çerkeş’e
Çerkeş’in gökleri camdan
Çerkeş’in ayı dört köşe…” diye rastlarsanız; “Bu herhalde Kübizm âşıklarından birisinin olacak”…derseniz, yanılmazsınız.”
*
Yine, Edebiyat tarihimizin en üretken şahsiyetleri arasında yer alan Aka Gündüz (1886-1958), 1930-1931 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilen 1933 yılında da basılan “Onların Romanı” adlı eserinde Çerkeş’i anlatan bölümler vardır.
İşte o bölümlerden bir örnek:
“Çerkeş’ten araba ile gideceksiniz, başkasına para vermeyin, biz götürelim. Benim Çerkeş’te dayım var. Askerlik şubesinde yazıcıdır. Orada evlidir. Dayılgilde kilim, yastık, hasır, sepet neyi hepsi var. size büyük kalın Yürük çadırları da buluverir.” (s:54)
*
Türk edebiyatının toplumcu yazarlarından, 2002 yılında kaybettiğimiz şair ve yazar Faik Baysal da, Kurşunlu'da askerlik görevini yaparken “Karıma Mektup” adlı şiirinin, “Ağlayamıyorum/Gözyaşı yasaktır askere.” dizeleri nedeniyle 27 gün hapse mahkûm edilmiş. Baysal, bu tutukluluğu sırasında Orhan Veli ile tanışır ve dost olur.
Askerliğini yaptığı sırada yaşadığı 1944 Çerkeş depremi yazarda derin izler bırakır. Sarduvan adlı romanını bastırmak için komutanından aldığı özel izinle Ankara’dan İstanbul’a giden yazar, Zonguldak yolu üzerindeki Çerkeş’te konaklar, bu esnada kaldığı otelde Çerkeş depremini yaşar, enkaz altında kalır. Uzun bir tedavi sürecinden sonra iyileşir fakat Sarduvan enkaz altında kalmıştır. Bu depremin üzerinde bıraktığı izleri yazar şöyle anlatır:
“Bu deprem beni mahvetti. Gece koşarak aşağı inerken hiç görmediğim bir çocuğun ‘N’olur, beni de kurtar amca!” diye bağırmasını hiç unutmadım. O çocuk bacaklarımı bırakmadı. Zaman zaman ağlıyor içimde. Felaket olarak nitelediğim o deprem gerçekte benim için iyilik oldu. Bazı değişiklikler yaparak romanımı yeniden yazdım.”
Baysal, kendi öz yaşamında kesitler sunarak oluşturduğu Sarduvan romanının kahramanı Rafet’i de yedek subay olarak Çankırı’nın Kurşunlu ilçesine gönderir. Rafet’e bol bol kitap okutturup yaşadıklarını anlatan ‘Sarduvan’ adlı bir roman yazdırır. Kitabın basılması için de edebiyata meraklı olan komutanına Rafet’i İstanbul’a göndertir.
Rafet’i yol üzerindeki Çerkeş İstasyonu’nda indirir, geceyi bir otelde geçirtip ertesi gün yola çıkmasını planlatır.
Sonra o gece şiddetli bir deprem olur. Oteldeki bütün müşteriler toprak altında kalırlar. Yalnızca Rafet kurtulur. Romanı enkaz altında kalmıştır. Bu yüzden Kurşunlu’ya geri döner. Yanına asker ve yardım malzemesi alarak yeniden depremin olduğu Çerkeş’e gelir. Rafet ve askerler toprak altında kalan canları kurtarır.
*
“İkinci Yeni Şiiri”nin öncü şairlerinden Edip Censever de Çerkeşli’dir. Çocukluğunun geçtiği Atkaracalar o yıllarda Çerkeş’e bağlı bir köydü. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Karacalar Köyü diye söz eder buradan. (4 Temmuz 1987 tarihinde de ilçe oldu.)
Cansever, anılarında köyden Çerkeş’e gidişlerini şöye anlatır:
“Susayınca yoldan geçen kızların bakraçlarından su içmek olağandı. Bekir Efendi’nin arabasıyla dört saat sürerdi Çerkeş'e gitmek. Arada gidilirdi. Biraz sebze yüzü görürdük böylece. Derede balık tutardık, yağmur duasına çıkardık.”
*
Çerkeş, kültürü ve türküleriyle de önemli bir şehir. İşte Çerkeş türkülerinden birkaç örnek: Evlerinin Önü Yaldız Piyade, Leblebi Koydum Tasa, Kalk Gidelim, Penceremin Altında (Kara Leyli), Su Gelir Millendirir ve Yanık Çayırlarda Çimen Biter mi?
Yazımı, Çerkeş’in Bedil Köyü türküsü olan “Değirmen Akmam Diyor”dan bir bölüm alıntılayarak bitiriyorum:
Değirmen akmam diyor
Bendimi yıkmam diyor
Şu Bedil'in kızları
Bedil'den çıkmam diyor.
Bölge Haber / 9.8.2017
Şehir Dergisi, Temmuz-Ağustos 2022, S:155
3 Kasım 2023
24 Eylül 2024 (Genişletilmiş son hali)