İbrahim Tığ
Şair Enver Atılgan, “Yunus’a Saygı” adını taşıyan şiirinin bir bölümünde şöyle diyor; “Hey! / Koca Yunus / Çağımın ve çağların ozanı / Bugün bile bunca arapça / Bunca farsça / Bunca yabancı sözcük varken / Yüzüm kızarır / Utanç duyarım / Seni okurken.”
Yunus Emre, Öztürkçemizin gönül eri kuşkusuz. Türkçe zengin bir dil. Zengin olunca da dilimizde bazı sözcüklerin yanlış yerlerde ve yanlış anlamlarda kullanıldığına sıkça rastlarız. Kimi dilbilimcileri dilimizin kirlendiğinden söz etseler de ben de burada birbirine yakın sözcüklerin kullanım yanlışlıklarından söz edeceğim. Şöyle ki;
tüm-bütün sözcükleri:
‘Bütün’ Türkçe bir sözcük olduğu halde, uydurmacıların pek özen gösterdiği ‘tüm’ sözcüğünün soyu sopu belli değildir. Üstelik bu iki sözcüğün anlamı ve kullanıldığı yerler farklıdır. ‘Bütün’ belirtisiz sıfattır. “Baharda bütün ağaçlar uyanır.” Örneğinde olduğu gibi. ‘Tüm’ ise nitelik sıfatıdır, anlam bakımından ‘yarım’ ya da ‘eksik’ sözcüğünün zıddını ifade eder. Yazı dilinden çok konuşma dilinde kullanılır. “Tüm ekmek beş yüz lira olduğuna göre yarım ekmek iki yüz elli bin lira eder.”, “Tüm elmaları bir sepete yarım elmaları torbaya koyarsın.” Örneklerinde olduğu gibi.
istemek-dilemek sözcükleri:
Bazı dil uydurmacıları ‘istemek’ yerine ‘dilemek’ sözcüğünü kullanıyorlar ama her ikisi de Öztürkçe’dir. Her iki sözcüğünde anlam ve kullanım yerleri çok farklıdır. ‘İstemek’ fiilinin iki anlamı vardır;1-emretmek 2- arzulamak,arzu etmek. “Artık derslerine çalışmanı istiyorum.” Cümlesinde birinci anlamıyla, “Artık halk müziği dinlemek istiyorum.” Cümlesinde ise ikinci anlamında kullanılmıştır. ‘Dilemek’ fiili ise yukarıdaki anlamların hiç birini ifade etmez. ‘Dilemek’ sözcüğü; 1-temenni etmek 2- yalvarmak, niyaz etmek, ricada bulunmak, anlamlarındadır. Özel televizyon kanallarında sunucu gerek dinleyicilere gerekse mikrafon başında görüştüğü kişiye soruyor: “Dilerseniz şimdide görüntülerimizi sunalım.” Halbuki ‘isterseniz,arzu ederseniz’ demesi gerekir. Sunucu kim oluyor ki, seyredenler, izleyenler ondan görüntü sunmasını dilesinler. Olsa olsa isterler. Öte yandan herhangi bir görüntünün sunulması için insan dilekte bulunmaz, arzu eder ya da ister.
sebep-neden sözcükleri:
Uydurmacılar, kasıtlı hareket ettikleri için, Türkçe cümle yapısını ve ifade şeklini de bozuyorlar. Örneğin; ‘sebep’ sözcüğünü unutturup, yanlış ve uydurma olan ‘neden’i dilimize yerleştirmek için sıkça, yerli yersiz kullanıyorlar. Sonuçta dilimizi bozuyorlar. “Sel nedeniyle bölgede köprüler yıkıldı.” Bu cümle yanlıştır. Eğer amaç ‘sebep’i kullanmamaksa bu cümle şöyle olmalıdır; “Sel yüzünden bölgede köprüler yıkıldı.” Bir başka örnek: “Miraç kandili nedeniyle mevlit dinlediniz.” Bu cümle de yanlıştır. Eğer bu cümle; “Miraç kandili dolayısıyla mevlit dinlediniz.” Şeklinde kullanılırsa anlam hem Öztürkçe ,hem de doğru olur.
etkisini sürdürmek:
Yine televizyon kanallarında; “Soğuklar etkisini sürdürecek.” Cümlesini de sıkça duyuyoruz. Eğer amaç ‘devam edecek’ sözcüğünü kullanmamak ise ortaya gülüç bir durum çıkıyor. Bu mantığa göre; “Başımın ağrısı devam ediyor.” yerine; “Başımın ağrısı etkisini sürdürüyor.” demek gerekecektir.
katkıda bulunmak:
Sıkça yanlış olarak kullanılan sözcüklerden birisi de ‘katkıda bulunmak’tır. Bilindiği gibi ‘katkı’ saf bir maddeye ilave edilen yabancı bir şey. Yani onun saflığını bozan değişik madde demektir. Sade bir yağın içine bir cins yağ karıştırılıp saflığı bozulursa ona; ‘katkılı yağ’ denir. O yabancı cins yağa da ‘katkı’ denir. Yapılan olumlu bir işe ya da yardım ve hizmete ‘katkıda bulunmak’ denilemez.
izlemek :
Bu sözcük de sürekli yanlış kullanılıyor. Bu sözcük; birinin arkasından gitmek, bir şeyi takip etmek, demektir. Bunun için, ne ‘dinlemek’ ne de ‘izlemek’ anlamına gelir. Fakat televizyonlarımız ısrarla; “Haberleri izlediniz.” demeye devam ediyor.
ümit ve umut sözcükleri:
Ümit ve umut sözcükleri de sıkça karıştırılıyor. Ümit ve umut sözcükleri eşanlamlı iki sözcüktür. Ama eylem olacakları zaman, ‘ümit’ sözcüğü bir yardımcı fiil ister. ‘Ümit etmek’ olur. ‘Umut’ sözcüğünün ise yardımcı fiile ihtiyacı yoktur, eylem hali ise ‘ummaktır’
cevap-yanıt sözcükleri:
Dilimizde bu iki sözcük de sıkça ve yanlış kullanılıyor. ‘Cevap’ kişiye verilir. ‘Yanıt’ ise kuruma verilir.
eski :
Bu sözcüğünde zaman zaman yanlış kullanıldığına tanık oluyoruz. Şöyle ki; ‘Eski Adalet Bakanı’, ‘Eski Zonguldak Valisi’ ya da ‘ Devlet Eski Bakanı’, ‘Devrek Eski Belediye Başkanı’ gibi ikinci örneklerde ‘eski’ olan kurum değil, şahıstır. Ve bunların hepsi isim tamlamalarıdır. İsim tamlamalarının arasına sıfat konulamayacağı için doğrusu; ‘Zonguldak Eski Valisi’ değil, ‘Eski Zonguldak Valisi’dir.
Afganistanlı-Yunanistanlı :
Ulusal gazete ve televizyonlarımız, Afganistan yurttaşlarına ‘Afganlı’ ve ‘Afganistanlı’ diye yazmayı ve söylemeyi büyük bir marifetmiş gibi sürdürüyor. Israrla; ‘Yunanlı’, ‘Yunanistanlı’ diye yazan ve söyleyenlere de sıkça rastlıyoruz. Fars kökenli
‘-istan’ eki; bahçe, toprak, ülke anlamına gelir. Örneğin; Gülistan (gül bahçesi), Yunanistan (Yunan ülkesi) demektir. Yunanistan yurttaşı ‘Yunan’dır. ‘Yunanlı’ ya da ‘Yunanistanlı’ demek doğru değildir. Nasıl ki, Bulgaristan yurttaşlarına ‘Bulgar’ diyor, ‘Bulgarlı’ demiyorsak, nasıl ‘Kazak’, ‘Türkmen’ , ‘Özbek’ diyor ve ‘Kazaklı’,Türkmenli’ ve ‘Özbekli’ demiyorsak, Afganistan ve Yunanistan yurttaşlarından söz ederken ‘Afganlı’, ‘Yunanlı’ demeye hakkımız yoktur. Öyleyse;doğrusu: “Afgan’dır, ‘Yunan’dır.