Memleketten yazmak zor geliyor bu aralar… vaktiye dizinizde okşaya seve büyültüp şimdi şamar oğlanına çevrildiğini gördüğümüz kareler darlıyor beni. Ve bu kadar aptal yerine konmak açıkçası çok zoruma gidiyor.
Hakkınızı almak için vermek zorunda kaldığınız mücadelede yorgun düşmek ve ayakta kalabilmek adına dik durmaya çabalamak.
Ve bu memlekette yaşamanın size yüklediği ağırlık. Her başlayan günde güneşi görebilmenin, nefes alabilmenin ruhumuzu sarmasını hayal ettiğimiz keyfiyetin yerini kahreden haberlerin doldurması.
90’lı yıllardan bu yana okuduğum bazı yazılarını biriktirdiğim, fetö ile ilgili ilk donanıma sahip olduğum ve üniversite yıllarımda o bilinçle onlardan uzak durmamı sağlayan ve yazdığım yazılarda hep esin kaynağım, devrik cümle kurgumun sebebi faili Sevgili Hikmet Çetin’in ve Cumhuriyet gazetesi yazarlarının gözaltına alınmaları bazılarının tutuklanmaları beni sarstı diyebilirim.
Oysa mesele belli idi. 15 Temmuzun failleri belli idi. En azından yaşadığım şehirde halen aramızda bu işten yırttık diye gezinenlerin olduğunu bilirken nereden çıktı şimdi bu?
Üzügünüm…
Çünki kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı ama bu acılar nasıl olgunlaştırır bizi sizce…
"Gitmek gerek bazen.
Fazla yormadan,
daha çok bıktırmadan.
Vaktiyse eğer,
ardına bile dönüp bakmadan.." diyor üstad Can Yücel…
Aslında hayat öyle bir bütün ki, özelden geneler olaylar o kadar benzer hüviyetleri ile karşımızda ki ama afalamak sanırım insan doğasından kaynaklanıyor. Ellerin ayakların bir birine sebepsizce dolanması muhtemel ki beynin üretemediği yada üretse bile yüreğinize sindiremediği halden ötürü…
Evde ebeveynlerin tartışmasından alında çocuklarla yaşadığınız atışmaları bir gözümüzün önüne getirin. Ve buradan aldığınız değerlendirme ile mensubu olduğunuz, ya da çalışma hayatınızı nedeniyle bulunduğunuz – bulunmak zorunda olduğunuz kuru ilişkilerinden tutunda yaşadığınız, bir ferdi olduğunuz devlete kadar devam edin düşünmeye işte…
Birinci derece yakınlarınızla girdiğiniz diyaloğlarda bile tahammül insiatifinde zorlanırken hayatın akışı içinde karşılaştığınız kişi ve olaylar karşısındaki beceriniz?
Gitmek gerek bazen kesin de, nereye ve nasıl… hazır mıyız düşündüğümüz kadar kolay mı acaba gidebilmek, yok edebilmek… yada gitmekle biter mi acaba?
Ve insan beyninin o körolasıca yanı reset atmanın mümkün olmadığı o harikulade yapı. Unutmamak gibi bir gerçeğin varlığı varken peşinizi bırakır mı ki kaçtıklarınız.
Ve unutmamamız gereken o kadar çok şey var ki istesekte kaçamayacağımız, gömecek bir yer yok belliki içimizde..
Ama ne demişti üstadım Ataol Behramoğlu… en azından ben 20 yıldır bu şiire sarılmaktan dolayı hep mutluyum dostlar… bu şiirle bu haftalık veda edelim size. Güneşli güzel yarınlar dileğiyle…
“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana