Advert
Advert
Advert
YOKSULLARIN DEVRİMİ…

YOKSULLARIN DEVRİMİ…

Bu içerik 1747 kez okundu.

   Marksist gelenekte sanayi proletaryası toplumsal dönüşümün faili olarak ayrıcalıklıyken, “yoksul” genellikle kuşkuyla karşılanır. Yoksulluğun ve cehaletin, yoksulları, devrimler bir yana, herhangi anlamlı bir siyasete karşı bile uzak ve ilgisiz hale getirdiği söylenir. Belli ölçüde Arendtçi  olan bir siyasal görüşe göre, yoksulların kafası daimi bir hayatta kalma mücadelesi ve Tanrı’ya teslim olma (takva) ile meşguldür, aksi takdirde şiddete ve tahribata yol açarlar. Şiddete başvuran, itaatsiz ve kendi çıkarına hizmet eden bu lümpen proletarya imgesi, yoksullar hakkındaki mevcut bilgisi kendi evlerindeki hizmetlilerinden ve şoförlerinden gördüklerinin ötesine pek de geçmeyen seçkinler arasında yaygınlığını korumaktadır.

   Pasif/kaderci ve şiddet içeren anlatılar sonuçta yoksulların siyasal kaderini dinsel siyasete bağlar. Dindarlık, kadercilik ve yoksunluk yoksulları hayırseverliğe, yardıma, basit dinsel dile ve İlahi kurtuluşa vurgu yapan İslamcılığın doğal müttefiki yapacaktır; aynı zamanda İslâmcılığın camideki, hısım akraba arasındaki ve cemaat içindeki kayırmam ağları da bu mutlu evliliği kolaylaştırır.

   Güvenli bir işi olan düşük gelirli bir devlet çalışanı emniyetsiz bir gecekondu mahallesinde ikamet edebilirken, üniversite mezunu biri güvencesiz geçici bir işe katlanmak zorunda kalabilir. Dahası, yoksul insanlar -çeşitlenen siyasal davranışlarına etki eden bir olgu olarak- epey katmanlaşmıştır. Şehirlerimize baktığımızda gördüğümüz pek çoğu kırsal göçmendir, kimileri yeni gelmiş, diğerleri eskiden yerleşmiştir; “tam yoksul” olmayı sürdüren katmanlar varken, başkaları gelir hareketliliğini deneyimler.

   İlginç bir yeni eğilim benim “orta-sınıf yoksulları” diye adlandırdığım, siyasal katılım için büyük bir istek gösteren kesimin ortaya çıkışıdır. Bu eğitim sermayesine, üniversite derecesine, dünyaya dair iyi bir bilgiye ve yüksek beklentilere sahip bir sınıftır; küresel düşleri vardır ve orta-sınıf bir yaşam tarzının hasretini çeker ve buna karşın ekonomik olarak gecekondularda yoksul hayatı yaşamaya itilir, taksi şoförlüğü, meyve satıcısı, işportacı ya da işçi komisyonculuğu gibi istikrarsız kayıt dışı işlerle geçinirler. Arka planda gösterişsiz fakat eğitimli olan bu sınıfın üyeleri, dünyada var olan ve kendilerinin haksız yere mahrum kaldıklarını hissettikleri şeylerin güçlü bir şekilde farkındadırlar. Uzun süren yozlaşmış rejimlerle ve zalim güvenlik aygıtlarıyla karşılaştıklarında yoğun bir manevi öfke ortaya koyarlar.

   Farklılaşmış yoksul kategorilerine ortaklık kazandıran şey, benim “sıradan olanın sessiz tecavüzü” diye adlandırdığım bir çeşit gündelik siyaseti kapsayan istikrarsız yaşam ve emeğe dair az ya da çok paylaşılan deneyimdir. Bu tanım kanundışı biçimde arazi ele geçirerek, ev inşa ederek ve kentsel hizmetlere ya da işlere ulaşarak hayatta kalabilmek ve yaşamlarını idame ettirebilmek için mülk ve iktidar sahibi olanlara doğru sıradan insanların sessiz, uzun vadeli, fakat yaygın ilerleyişini tarif eder. Bu insanlar, belirgin bir liderliği, ideolojisi ya da yapılanmış bir örgütlenmesi olmayan serbest ve anlık mücadeleler anlamında dönemsel kolektif eylemleri içeren sessiz, büyük oranda parçalara bölünmüş ve sürekli bir hareketlilikle belirlenir.

Sessiz tecavüz “toplumsal gayri-hareketlerin” ya da gündelik yaşamda ihtiyatlı ama ısrarlı bir hak talep etme sürecinin genellikle “haklar” açısından dile getirilen alternatif (hukuk dışı bile olsa) kurallar tesis ettiği kolektif aktörü olmayan kolektif eylemin bir örneğini temsil eder. Bu yüzden bir ev barka sahip olma arzusu süreç içerisinde ev barka sahip olma hakkına evirilebilir. Bir anlamda bu mücadeleler fiilen vatandaşlık ya da James Holston’ın “asi vatandaşlık” dediği şeyi elde etme çabası içinde bir uğraktır. Ancak bu türden bir vatandaşlık, kazanımlar yasalarla desteklendiği zaman yasal hale gelir- bu, Partha Chatterjee’nin dünyanın çoğunda “siyasal toplum” ya da “yönetilenlerin siyaseti” olarak tanımladığı bir süreçtir.

  Normal zamanlarda, gündelik yaşamda genellikle sakince ve usulca işleyen bu şekilsiz gayri-hareketler, aktörlerin yaşam imkânlarını iyileştirmekte -barınakların, kentsel güzelliklerin, kolektif tüketimin, işlerin, güvenliğin ve itibarın emniyete alınmasında- can alıcı bir alan olarak iş görür. Fakat kazanımlar tehlikeye girdiğinde ya da kolektif direniş ve seferberlik için fırsatlar ortaya çıktığında -örneğin polis kontrolü yumuşadığında, devlet krize girdiğinde ya da kimi büyük mücadeleci hareketler olumlu bir sonuca ulaştığında- bu umutsuz mücadeleler organize, işitilebilir ve kolektif bir biçim alabilir. Böylesi koşullar altında, bu gayri-hareketlerdeki dağınık mücadeleler daha geniş siyasal mücadelelerle birleşir ve onların parçası haline gelir, tıpkı 2011 Arap isyanlarında olduğu gibi…

 

 

 

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
ŞAİR VE YAZARLAR SAFRANBOLU’DA BULUŞTU
ŞAİR VE YAZARLAR SAFRANBOLU’DA BULUŞTU
  2 AY İÇİNDE HİZMETE GİRMESİ PLANLANIYOR
2 AY İÇİNDE HİZMETE GİRMESİ PLANLANIYOR