Baki Koşar abimizi kaybettik, Cumhuriyet Alanı’nın çınarıydı, birçok genç bisiklete binmeyi onun bisikletleri ile öğrendik. Alanda Kuruyemiş büfesi vardı, o zamanlar terminal olmadığından Cumhuriyet Alanı aynı zamanda terminaldi, İstanbul-Ankara otobüsleri gidiş dönüşlerde Baki abinin büfesi önünde dururlardı işleri iyiydi, köy düğünleri ve sünnet gibi etkinliklerde onun sözü geçerdi, tüm roman vatandaşları korur, kollar onlarda ona son derece itaat ederlerdi.
Cumhuriyet Alanı’nın ağır ağabeylerindendi.
Geçtiğimiz Cuma vefat etti, Yaşar Kemal’in dediği gibi; “O güzel insanlar, o beyaz atlara binip gittiler.”
Devrek bir rengini daha kaybetti, aşağıdaki söyleşiyi geçen yıl Kasım ayında yapmıştım. Daha senesi dolmadı. Ne demişler “Bir varmış, bir yokmuş.”
Baki abimizin anısına, o söyleşiyi tekrarlıyorum.
***
Baki Koşar abimiz anlatıyor;
7 yıl Akın Sinemasında kapıcılık yaptıktan sonra Devrin Milletvekili Abdullah Akın’a dedim ki; “Ben memur olmak istiyorum.”
Ne memuru olacaksın” dedi.
O zamanlar Ormancılık dağ köylerinde kaymakam gibiydi, bende ormancı olmak istiyorum dedim.
Ancak bir sorun çıktı.
Diplomam yoktu. Zira okulu hiç sevmedim, doğru dürüst okula gitmedim, birkaç ay sonra Milli Eğitim sınav açacakmış, sınava yazıldım, Okur-Yazar Şahadetnamesi alabilirsem Ormancı olacaktım.
Nihayet sınav günü geldi. Sınavı yapacak olan arkadaşımız rahmetli Milli Eğitim Müdürü Necati Yalçın, benim gibi rahmetli Baki Pat’ta sınavı bekliyormuş.
Biz iki Baki’yi Necati bey sınava tabi tuttu, Baki Pat, biraz peltek konuştuğundan, muziplik olsun diye ona tahtaya “Ekmek” yaz dedi. Baki’de Eppek” yazdı.
Bana da “Beş yumurta beş kuruştan ne yapar?” diye sordu, cevapladım… İkimizde şahadetnameyi alıp, Orman Muhafaza Memuru olduk.
Beni Çaylıoğlu bölgesine tayin ettiler.
***
Birkaç yıl sonra, 1960 Askeri darbesi oldu, bizi Demokrat Parti zamanında memur oldular diye, “Düzce”ye tayin ettiler.
Dört yıl Düzce’de görev yaptıktan sonra istifa edip Devrek’e döndüm. O yıllarda Devrek zengindi bir yanda madenciler, öte yanda Almanyalı gurbetçiler, bereketli senelerdi.
Devrek’te ticaret başladım, gene Akın Sineması civarında Kuruyemiş, Tekel büfesi işlettim. Sonra motosiklet ve bisiklet kiraya verdim, bu işleri yıllarca yaptım.
Devrekli gençler benim bisikletlerimle bisiklete binmeyi öğrendiler, buna sende dahilsin.!
***
Gene o yıllarda köy düğünleri sıkça yapılırdı, bazen üç gün üç gece sürerdi, müzisyen olan esmer vatandaşlarımız benim emrimdeydi, “Tırılbaşı” veya “Meyterbaşı” bendim. Bir nevi şimdi menejer dedikleri olay.
Düğünü olan bana gelirdi, meytarları ben taksim eder, pazarlığı ben yapardım, tam yetkiliydim.
Yardımcılıklarımı esmer vatandaşlarımızdan “Gudurmuş Ahmet” yani Ahmet Kocasoy ve Şükrü Kocasoy yapardı.
Onları çok severdim, her konuda yardımcı olurdum, bana son derece sadıktılar, ağzımdan çıkan söz onlar için emirdi.
1980 Darbesinden sonra köy düğünleri bitti, zamanla köylü vatandaşlar ilçede “Salon düğünü” yapmaya başladılar, her şeyin sonu varmış, bu gelenekte bitti..
Tabi benim meytarbaşılıkta bitti.
Şimdi emekli hayatı yaşıyorum dedi.
***
Merhuma Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı dilerim.
GÜNÜN SÖZÜ: “Ömür dediğin üç gündür,
Dün dünde kaldı, yarın meçhuldür,
Öyleyse ömür bir gündür,
O da bugündür.”
(Mevlana)