15 Temmuz hain Fetö darbe girişiminden sonra, hükümet olağan üstü hal yasası çıkardı, haklıydı ve hükümet sözcüleri üç aylık çıkan ohal yasası için, “Belki üç aya kalmadan da Ohal’i kaldırırız” diyorlardı.
Ne derlerse tersini yapmakla ünlenen AKP hükümeti neredeyse 1 yıla yaklaşan Ohal’li günlerde; “Ülke tam huzura kavuşana kadar, devam edecektir” diyor.
Yani ucu açık, ne zaman isterlerse.
Çok önemli Anayasa Değişikliği referandumuna bile Ohal’le girildi. Böyle ülkeyi idare etmek elbette çok daha kolay, nasıl olsa her türlü denetimden uzak, çıkar kanun hükmünde kararnameyi (KHK) olsun bitsin.!
***
Son olarak halkın ve haklının sesi olan Sözcü gazetesine yönelik yapılan algı operasyonu.
İnsanın aklı almıyor, ne yani onlarca Fetöcü koruma, yaver, polis Cumhurbaşkanının nerede tatil yapacağını bilmiyor… Sözcü gazetesi internet sitesinde yazınca darbeciler oradan öğrenip harekete geçiyor.
Bu akıl, mantık işi midir?
Zaten havuz medyası elinizde, emrinizde kala kala iki buçuk muhalif gazete kalmış böyle haksız, hukuksuz suçlamalarla onları da susturmak, havuza eklemek çoksesliliğe darbe değil midir?
“Örgüte üye olmamakla beraber” başlayan gerekçelerle insanları gözaltına almak, mahkum etmek dünya gözünde ülkemizdeki Adalet anlayışını yerle bir etmez mi?
Tüm bu yapılanlar yanlıştır, Fetö soruşturmasını sulandırmaktan başka hiçbir işe yaramaz, gizli Fetö’cülerin ekmeğine yağ sürer.
Aslında; Fetö’nün siyasi ayağı ortaya çıkarılmadan, Fetö ile mücadele edildiğine inanmıyorum.. İnanmıyoruz.!
Yapılamaya çalışılan bu sindirme, susturma, korkutma operasyonları sonsuza kadar gitmez.
Ama; Tarih bu günleri Ohal’li yıllar olarak yazacaktır.
Alma mazlumun ah’ını, çıkar aheste aheste” demişler.
BÜLBÜL’ÜN DERSİ
Allah gözlerini doyursun..
Aç gözlülük kanlarına işlemiş.
Ekonomi’de de, Politika’da da, Ticaret hayatında da bir koyup on almak hevesinde olanlar çok fazla.
Bugün ülkemizde siyasetçilerinde, işadamlarının da ruhlarını hırs bürümüş, daha çok.. daha çok kazanma hırsıyla yanıp tutuşuyorlar.
Bunlar Ezop’un hikayesini bilmiyorlar.
Sabahtan akşama kadar tarlada çalışan köylü yorulmuş, erkenden yatmış.
Fakat dışarıda aralıksız öten bülbül kendisini bir türlü uyutmuyormuş. Bülbülün sesini çok beğenen köylü ertesi sabah onu yakalamaya karar verir. Ve.. bülbülü tuzağa düşüren köylü onu kafese kapatmış.
Demiş ki; “İşte böyle sevgili bülbül, bundan sonra benimsin, hep benim için öteceksin.”
Bülbül yalvarmış;
“Yapmayın efendim, bülbüller kafeste ötmez, hastalanıp ölürüm, siz benim sesimi hiç duyamazsınız.”
Köylü; “Bende seni pişirip yerim, bülbül köftesinin çok lezzetli olduğunu söylerlerdi..”
Bülbül ağlamaklı olmuş;
“Ne olur beni öldürmeyin, beni azat ederseniz bilmediğiniz üç hakikati söyleyeceğim, onlar ki benim minik vücudumdan daha çok işinize yarayacak.”
Adam, bülbülü serbest bırakmış, bülbül sevinçle uçup elma ağacının dalına konmuş… ve adama seslenmiş.
“Bir, hiçbir tutsağın sözüne inanma,
İki, elindekini hep sıkı sıkı tut,
Üç, unutma… Eldeki bir kuş, daldaki iki kuştan iyidir.”
Sonra şen şakrak öterek uzaklaşıp gitmiş.
GÜNÜN SÖZÜ: “Kafanızı deve kuşu gibi kuma sokmayın… Bu tehdit ve tehlikeden sizi asla kurtaramayacaktır.”