Siz, hala “Eşref”i güçlü, kuvvetli, yürekli, yiğit ve yağız bir delikanlı olarak bilirsiniz, öyle değil mi? Hiç de değil…
Bunu da nereden çıkardınız diyebilirsiniz…
Şöyle:
Hani meşhur bir Şanlıurfa türküsü var; Aman Eşref diğer adıyla da, Hayatları Değirmi.
Yavuz Tapucu bu türküyü Ahmet Yılmaztaş ve Bedirhan Kırmızı'dan derlemiş. Yücel Paşmakçı da notaya almış. Türküyü bir çok sanatçı kasedinde, albümünde, plağında okumuş.
Şanlıurfa'da, “hayat” evin avlusu, bahçe, “değirmi” de yuvarlağa yakın, oval anlamına gelirmiş. Sakıplar (Sakıpzadeler)'da Şanlıurfa eşrafından olup, gururlu ve onurlu bir sülalenin lakabı. “Gelemi” sözcüğü de yine bu yörede, “gelemiyor” anlamında kullanılan bir sözcük.
Hemen herkesin bildiği büyük bir keyifle dinlediği bu türkü bir ağıt. Hemen belirteyim; Eşref de delikanlı -erkek- değil, yürekli ve onurlu bir kız. Yani Sakıpzadeler sülelesinin üç kızından biri.
Türkünün sözlerini hatırlatayım:
“Hayatları değirmi
Şu gelen yar değil mi
Sakıplardan üç güzel
Biri Eşref değil mi
Nakarat:
Aman Eşref canım Eşref
Aman Eşref malım Eşref
Uykudan uyarttın beni
Kana boyattın beni
Gelemi yar gelemi
Yar yoluma gelemi
Seni sevdim seveli
Oldum ciğer (yürek) veremi
Hayatlarında durdum
Bir çift güvercin vurdum
Ben o yari görünce
Gözlerine vuruldum”
Şimdi gelelim türkünün öyküsüne…
Sözkonusu türkünün en ortaya çıkışını ve gerçek öyküsünü, ortaya çıkışını Salih Turhan-Abuzer Akbıyık ve Sabri Kürkçüoğlu'nun 2003 yılında yayınlanan “Notalarıyla Türkülerimiz ve Hikayeleri” kitabından okuyalım:
“Hayatları Değirmi (Aman Eşref)" isimli türkü; 1920-30 yılları arasında Urfa’da yaşanmış bir olayın sonucunda yakılmış bir ağıttır.
Sakıpzadeler, Urfa Eşrafı'ndan olup Eski Arasa Hamamı (Bıçakçılar Mah.) sakinlerindendir. Bu aile onurlu, gururlu, asil mutevazi ve zengin bir ailedir. Ailenin Fatma, Medine ve Eşref isimli iyi yetişmiş kültürlü 3 kızları vardır.
Eşref, bunların en küçüğü olup, cesur ve gözü perk olarak ablalarından biraz farklı bir kızdır.
Eşref'e bir genç delikanlı meyil verir. Bir türlü konuşup kendini ifade etme fırsatı bulamaz çünkü Eşref kendisini istemez ve genç adamın konuşma çabalarını sürekli reddeder. Oğlan bu durumu kabullenip geri durmak yerine, iyice askıntı olmaya, kızı taciz etmeye hatta sataşmaya başlar. Kız bu sataşmalardan bir türlü kurtulamaz. Eşref bu durumdan kurtulmanın yollarını aramaya başlar...
Urfa, yaz mevsiminde çok sıcak olur. Yazın bunaltıcı sıcağından etkilenmemek için Urfa'da geceleri Taht'ta yatılır. Mekan olarak da genellikle "dam" veya "hayat" tercih edilir.
Mevsim yine yazdır. Sıcak bir Urfa gecesidir. Taciz ve sataşmalardan iyice yılmış olan Eşref kız, erkek elbiseleri giyerek, cemelden (duvardan) atlayarak oğlanın evine iner. Taht'ta yatmakta olan oğlanın kalbine bıçak darbelerini indirir ve çekip gider. Oğlan son nefesinde kendisini vuranın Eşref kız olduğunu söylemesine rağmen mahkemede cinayetin Eşref tarafından işlendiği ispatlanamaz.
Mahkemede ispatlanamasa da bu olayın iç yüzünü bilen Urfalılar tarafından bu olay üzerine bu türkü yakılır.”
Kaynak da ayrıca şu bilgiye de yer veriliyor:
“Bu türkünün hikayesi. Albdülkadir Algın tarafından 1976 yılında Rahmetli İzzet Delioğlu'ndan (Demir İzzet 1918-1988) derlenmiş ve kaleme alınmıştır.”