TRT Türkü Radyo’da, güzel türkü programları var; Saklı Türküler, Türkü Muhabbeti ve İl’den İl’e Türkülerimiz gibi.
Saklı Türküler’i İlkim Eylül İlk sunuyor ve Program Danışmanlığını da Kubilay Dökmetaş hocamız yapıyor.
Her Perşembe günü saat:18-19 arasında yayınlanan bu programda, kıyıda, kenarda kalmış türküler günyüzüne çıkartılıp türküseverlerin beğenisine sunuluyor. Kubilay Dökmetaş hocanın türkü, mani, ağıtlar konusunda akıl almaz bir birikime sahip oluşu ve bunu da dinleyicilerle paylaşımı programı içten ve kalıcı kılıyor. Değerli ağabeyim Ali Gürlü anlatmıştı, ona da Muzaffer Akgün hanımefendi anlatmış. Muzaffer Akgün; “Bir gün Kubilay dostun evini ziyarete gittim, onun o muhteşem müzik arşivini görünce dudaklarım uçukladı” demiş. Ne güzel!. Kubilay hocadan türkülerimizin en eski hallerini, yanlış yazımları ve doğrularını, ağıt ve türkülerin öykülerini dinlemenin, bilgi edinmenin tadı da bir başka oluyor. Programda bazen bu alanda kariyer yapmış usta ve önemli konuklar da ağırlanıyor. Onlardan da çok şeyler öğreniyor insan.
Kubilay hocamı, Eylül hanımı ve ekibini türkülerimiz adına yaptıkları başarılı çalışmaları nedeniyle kutluyorum.
*
Bir başka türkü programı da; Türkü Muhabbeti. Salih Turhan ile Abuzer Akbıyık ağabeylerin hazırlayıp sunduğu “Türkü Muhabbeti” her Cuma, 18.00 ile 19.00 saatleri arasında yayınlanıyor. Türküler konusunda oldukça önemli bilgiler verilen bu programda konuk sanatçılar da ağırlanıyor. Türkülerin yörelerinden, ortaya çıkışından, hatalı söylenmesinden tutun da varyantlarına kadar bir çok bilgi edinebilirsiniz bu programla. Kısacası türkülerin her yönüyle haşir neşir oluyor insan. Halk kültürümüzün yaşatılması, kalıcı kılınması adına bu programla güzel bir iş yapıyorlar bu güzel insanlar.
Türküler konusunda bu ustaların kişisel görüşlerinin yanı sıra toplumsal yönlerine değinilirken gerçekçilik adına, türkülerimiz hakkında bilinmesi, bilmemiz gereken her olguyu bulabilirsiniz bu programda.
Ben bu güzel insanları kutluyorum türkülerimiz ve türküseverlerimiz adına.
Yüreğinize, beyninize sağlık…
“ÇUKURCUMA’YA VER SIRTINI”
Alt alta iki dize yazanlar şair olduğunu sanıyor bu memlekette. Anlam bütünlüğü var mı yok mu umurlarında bile olmuyor bu tür şairlerin(!)… Oysa şiirde dizeler yada bölümler arasında uyumluluk ve anlam bağı olmalı…
Şiir, savurmalı insanı, yormalı… Seçilen sözcüklere yüklenilen anlam okuyucu da derin izler bırakmalı, alıp götürmeli düşünce deryasına insanı.
Sözü genç ozanlarımızdan Murat Esmer’in şiirine getirmek istiyorum:
/…/
Kanatlandı bak istanbol şehri Suşehri
İki atıp tek tutan haliç
Gemilerini marizletip bi köpoğlu maviye
Boğdu makbule sütyeniyle bizi
Balat'a ver çukurcuma'ya ver sırtını
Tarlabaşı Hacıhüsrev üç aç kedi
Fakat makbule gelemem kara basar aklıma
Dümdüz unut beni elim ayağım dolaştı
Fakat bu derin bir intihar hali makbule
Ölünce seveceğim seni!
Yukarıda bir bölümünü ödencelediğim şiirindeki ustalığa bakar mısınız?
Aşağıya bölümler aldığım şiirleri de çok güçlü Murat Esmer’in. Her yazdığı okunuyor, dokunuyor insanın, insani yönlerine…
“/…/
anne babamı getir bir daha öldürelim
elinden tutar caddeye çıkarırız!
kırmızıda geçer belki hayata!”
*
“/…/
Kötü geçti bu yazda kötü dünden de kötü
İki serçe beş kedi bir inek öldü
Hadi şimdi kulağını as geceye sokağa
Taşan ritmini dinle yalnızlığın”
*
“/…/
Kötüyüm yaz gibi şey gibi bok gibi
Sahi ya neydi babamın
Hiç çalmadığı şarkısı...!”
Genç şair kardeşlerimi severim, elimden geldiğince de Şehir edebiyat dergimizde onların ürünlerine yer veririm. Ama son yıllarda tanıdığım ve şiirlerine büyük önem verdiğim Murat Esmer şiiri en güçlü olanlardan biri.
Şiiri biliyor Murat Esmer, neyi nasıl yazacağını, anlatacağını da… Özgün imgeleri yüreğinin atışlarının, dik duruşu da iyi bir şair olduğunun kanıtıdır.
Kutluyorum bu güzel kardeşimi.
İKİ ÖYKÜCÜ
Son aylarda edebiyat, kültür ve sanat dergilerinde yer alan 20’nin üzerinde öykü okudum. Bu öykülerden ve öykücülerden ikisini anmadan geçemeyeceğim. Bunlardan ilki, Kasaba’dan Esinti dergisinin Yaz 15.sayısında yer alan Ayşe Karaosman’ın “Döne Hala” ve ikincisi de Yaba Edebiyat’ın 105.sayısında yer alan Süleyman Kalman’ın “Bu Dünyada Ölüm Var” adını taşıyan öyküleridir.
Yazar Karaosman’ın bu öyküsü beni köyüme, köyde yaşadığım çocukluk yıllarıma götürdü. Toplumsal gerçekçi bir duyarlılıkla ele alınan “Döne Hala” öyküsü olay örgüsü, anlatımı, dili ve betimleyici özelliğiyle de sarıp sarmalıyor insanı.
Kalman’ın “Bu Dünyada Ölüm Var” öyküsüne gelirsek, yalın anlatımı, konuşma dili, olay örgüsünün zenginliği oldukça başarılı. Süslemelerden uzak, gerçekçi konuşmalar, olay kurgusunun doğru temeller üzerine kurulduğunu gösteriyor. İşte bir bir bölüm:
“Tahtabacak Levent öldü oğlum, verem miymiş, kanser miymiş neymiş, neyse ki fazla çekmedi.”
Sayın Döndü Karaçoban ile Süleyman Kalman’ı kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.