Cahit Sıtkı bir şiirinde şöyle diyordu:
“Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.”
Gerçekten de büyümüzü bozdun Hüsnü ağbi!...
Durup dururken, nereden çıktı bu gitmek?
*
Beni, babam da bırakıp gitmişti yıllar önce.
Şimdi sen….
*
Seni çok özleyeceğiz..
Anacağız…
Arayacağız ağabey…
*
Boğazım düğüm düğüm…
Bu ölüm yakışmadı sana koca çınar!...
Yakışmadı.
*
Işıklar içinde
U
Y
U
.
.
.
*
BİZİ SARAN DİZELER
‘Seni kirpiklerimle öldürürüm’ diyen yâr
Aman sakın caymasın, öldürürse öldürsün
Hâfız
*
Yok, ayrılığın bile tadı yok
özlediği ile kalıyor insan
Kavuşmalar uzak mı uzak
gölgeler yetişmiyor erimine.
Dünyanın şangırtısına can dayanmıyor.
Ahmet Günbaş
-Yırtık Yol
*
Tanrının bilmediğini biliyor insan:
Ölüm
İdris sezgin
-Doğu’nun Belleği
*
Ne kaldı ki? Utançtan başka.
Hasan Temiz
*
kimden bahsediliyor
kimin unutulmuşluğundan?
tanrım!
kimin için boşaltıldı
bu sandalye !?
Ziya Boz
*
annem güllerin de söküğünü dikerdi
taner cindoruk
*
Bu kış ne çok yarım kaldım
Bitmemiş bir cümlenin eşiğinde
Ufuk Aymaz
-Kış Dilekçesi
*
Yağmur yağıyor Konstantinapoli'de
Ve ben sırılsıklam sen olmuşum şiir kokan sokaklarda..
Baran Ayzer
*
AYRILIŞ
Peronda duruyor babam.
Gözleri doluyor, sanki o yüz
parıldayan camda bir başkasının yüzü
bir zamanki kendisi. Ama unutuldu öteki;
bakarken babam, çeviriyor başını,
bir gölge çekiyor yüzüne,
sürdürüyor okumasını.
Ve beklemekte derin yivi içinde
tren kül soluğuyla.
Louise Glück
(Seçme Şiirler, çeviren: Güven Turan)
*
KUBBENİN ŞAİRİ KİM?
Şerif Mardin gibi sıkı ve belki de benzersiz bir düşünür olan İdris Küçükömer bana bir gün Çubuklu’da şunu anlatmıştı: Güzel Sanatlar Akademisi’nden Mimarlık Bölümü’ne giderek konusu daha belli olmayan bir konferans verecektir. Süleymaniye Camii’ni gören İktisat Fakültesi’ndeki odasında ne anlatacağını düşünerek Mimar Sinan’ın yaptığı “kubbe”lere bakıyormuş. Birden kubbeleri ve kubbelerin anlamını farketmiş! Görkemli kubbeler padişahlığı, erki göstermektedir), (“Kubbe” deyince Yahya Kemal’in şiiri de aklıma geldi, Yahya Kemal “devlet şairi” filandır, ama en ucuz şiirinde bile bir “kubbe” çatılıdır, çatılmıştır. Yani Yahya Kemal’e “kubbe’nin şairi”de diyebiliriz). ECE AYHAN
*
Kavimler Yolu’nda Sükût
girdim bir balık kavminin yoluna
gölge sandım suyun karanlığını
dünyanın tüm çocukları adına
ağlayan bir çocuk gördüm orada
önce sesimi aradım, kalbim yoktu;
gittim çığlığımın çakıldığı kuytuya
kan dolu bir kuyuda buldum belleğimi
o vakit sordum su neden kararır, diye
sonraları öğrendim, karanlık
en gizil cürümüymüş insanın
.
.
.
kaçtım sonra yaşayan ölüler kavminden
çocuklar gamzelerinde yer ayırmıştı çünkü
Hıdır Işık / -di ve Diriliş Avlusu
*
KAZA
Sivri bıçağım tedirgin bakışlarınızda
İnatçı soruyum.
Tavana çakılan çengelim,
Çakma gerçeklere keskin yanıt.
Çürük diş gibi ağrıyacağım
Duvarlarınız delik deşik.
Kokunuz belirsiz, renginiz bulanık
Sıtmalı duygularınız.
Yaklaşıyor o çetin yol ayrımı
Bu kazadan kurtulan olmayacak.
Durmuş Taşdemir
*
TAŞ USTASI
-Şükrü Erbaş'a-
yozgatlı bir taş ustası
dedi, çıkarın sözcüğü cevherinden
her kimse beklemesin beni
sırtlasın kendinden döküleni
perçemi eğri kesilmiş bu toprakta
kaldırın haritaları asıldığı yerden
her şiir geçecek bir gün
hayâl ettiği elden
dedim, duvak süsü verilmiş bir cinayet bu
kanıyor çarşaf ak yerinden
gönlümdeki yaraya mil çekti sahibi
iple bağlıyım taşa, kovulduğum yerden
dedi, tutun sırtında eskiyen taşa
ezmesin dilini sırtladıkların
dedim, söz alnını döven meczuptur, hâşâ
bilensem de, üstümden geçtiğim kadarım
Narin Yükler
*
GÖRÜNMEZ GORİL
Oldum olası hayret ettiğim bir durum var: Hayatında eline hiç keman almamış veya hiç keman çalışmamış biri büyük bir kemancıyı dinlediğinde, "Ben keman çalamıyorum, çıldıracağım!" diye düşünüp üzülmüyor. Eline tenis raketi almamış biri olimpiyatlarda bir tenis maçı izlediğinde, "Niye ben orada değilim, orada ben olmalıydım!" diye kendini yeyip bitirmiyor. Çünkü böyle keman çalabilmek, böyle tenis oynayabilmek için yapması gereken çalışmayı yapmamış olduğunun bilincinde.
Buna karşın sürekli olarak, "İngilizce okuyup anlayamıyorum ya, kafayı yiyeceğim!", "Fransızca çok zor. Bir türlü öğrenemiyorum, bıktım artık!" gibi yakınmalar duyuyorum. Sonra şimdiye kadar hangi kitapları okuduklarını soruyorum. Çoğunluk hiçbir şey okumamış oluyor. Bazılarıysa bir iki kitap okuduğunu söylüyor.
2002 yılı Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Daniel Kahneman çığır açan kitabı "Thinking, Fast and Slow"da meşhur "Görünmez Goril" deneyinden bahseder ve düşünme, seçim yapma, karar verme ve yargıya varma alanlarında elli yılı aşkın süredir yaptığı araştırmalarının verdiği tecrübe ve bilgelikle şu saptamayı yapar (aşağı yukarı çeviriyorum): "Goril araştırması, zihinlerimize dair şu iki önemli gerçeği gözler önüne seriyor: Apaçık ortada olan şeyler karşısında kör olabiliyoruz. Ve aynı şekilde, kendi körlüğümüz karşısında da körüz."
Ne kadar haklı. Yoksa kocaman adamlar, kadınlar hiç kitap okumadan bütün kitapları rahatlıkla okumayı nasıl umabilirlerdi ki?
Anadilimizde veya yabancı bir dilde olsun fark etmez, okuyup anlama işi tamamen egzersiz meselesidir. Sürekli olarak işittiğim gibi, kimileri bazılarından daha zeki veya dillere diğerlerinden daha yatkın değil. Sadece daha fazla okuyorlar, daha fazla çalışıyorlar. Bunlar, tembelliğimizi örtmek için kendimize söylediğimiz yalanlar sadece.
Gör artık şu gorili yahu!
Semih Uçar
*
GÜNÜN SÖZÜ:
Bir insan, söylediği şeylerden çok, söylemedikleriyle de insanlaşır.
Albert Camus