İlker Gülbahar, yeni kitabı Fesleğen Ağıdı’nda, duyarlılıklarını, gözlemlerini, insani değerlerin yanısıra yaşamın doruklarından gelen duygularını, barışçıl bir şekilde sunuyor okuyucuya.
Kavgadan yana değil, barıştan, sevgiden kısacası insandan yanadır.
Nâzım Hikmet’in şair ve şiiri şöyle tanımlar:
“Gerçek şair kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acısıyla uğraşmaz. Onun şiirlerinde halkının nabzı atmalıdır”
İşte tam bu noktada Gülbahar’da yaşadığı, yaşadıklarına kayıtsız kalmaz.
Bu kanamalı günlerin tanığıdır, dünyamızın bugününe duygu ve hisleriyle nesnel olarak bakmaya çalışır. İnsanlığın Ortadoğu’da sınandığı şu günlerde şöyle sesleniyor Gülbahar:
“kalbimi hilalin yanına bırakıyorum
içine kudüs sancısı
omzuna arakan ağırlığı düşerse
alnındaki secde izine kan bulaşmış
sapanla fil ordusu taşlayan
öksüz ve yetim çocuklara birlikte ağlarsınız”
Bir başka şiirinde de, insanlık tarihinin kara lekeleri olan, insanın insanca yaşam haklarının yok edildiği zulümlere gönderme yapar:
“Bosna Kudüs
Myanmar
Uygurlar
Zulüm
Eşitlik
Ve çifte standart diyecektim
İnsancıl
Bir türkü söyleyecektim
Bırakmadınız” diyerek insanlığın getirildiği noktaya dikkatimizi çeker.
İlker Gülbahar şiirlerinde kendi şiir dilini yaratmış; anlaşılır, yalın ve söyleyeceğini direkt söyleyen yönleri de onu olumlanan bir tutum kılıyor.
“ben seni
içli vuslat türküsüyle bekliyorum
bir tohum nasıl beklerse baharı
bir yuva nasıl özlerse göçmen kuşları
ben de seni öyle bekliyorum
bağışla beni sevgilim
ben seni olmaz bir zamanda
solumda
işte tam da şuramda bekliyorum”
Gülbahar, kendi dünyasında gezinirken kendi yaşamından kesitler verirşiirlerinde. Ne yücedir fesleğen kokularına bürünen anneler. Ne güzel anlatır annesini /annelerimizi Gülbahar şu dizelerinde:
“Annemin baş ağrıları sıklaşacak yine
babam belki bir tütün daha saracak
sen hiç bekledin mi ergen evladını
kaç kez batar zifiri karanlıklar gece yarıları”
İlker Gülbahar, ülkenin getirildiği konuşmayacaksın, görmedin, duymadın, sesini çıkarmayacaksın çıkmazları karşısında da “suspus” olduğuna dikkati çeker. Nasıl olmasın ki, özgürlüklerin, hak, hukuk , adalet kavramlarının hiçe sayıldığı bir ortamda;
“çok konuşan idim şimdi suspusum
özgürlük ipiyle sıkı mahpusum
nasıl dayanılır ki ruh dikenine
gün gün beni sıkar beden fanusum” derken, haksız mı?
*
Klaros yayınlarından çıkan İlker Gülbahar’ın Fesleğen Ağıdı, 110 sayfa ve 65 şiirden oluşuyor.