Türk Edebiyatı’nın çınarı olan Rıfat Ilgaz, ülkemiz toplumcu-gerçekçi şairlerinin başında gelir. Kökleşmiş, halkına bağlı aydın tipinin bir simgesi olmuştur. 1911 yılında Cide’de doğan Ilgaz, Anadolu’da ve İstanbul’un çeşitli semtlerinde öğretmenlik yapmıştır.
Öğretmenlik yaşamında olduğu gibi yazarlık yaşamı boyunca baskılar, sürgünler, hastalıklar yakasını bırakmamıştır. Buna rağmen halkının sorunlarıyla ilgilenmeyi, onların sorunlarına çözüm getirmeyi kendine bir görev bilmiştir. Bu nedenle bütün eserlerinde halkına karşı nasıl bir aydın sorumluluğu taşıdığını yaşamı boyunca göstermiştir.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ
Her dönemde, her ülkede kendi etkinlik alanını sanatçı kendisi bulur. Bunu belirleyen de yaşadıkları çağın ve toplumunun duyarlı insanı olma bilincidir. Bunun içindir ki, şairin bilincini pekiştirmesi, çevre ve ülke gerçeklerine duyarlılığıyla bağlanmasındandır.
O’nun şiirini çekici kılan,şiire içtenlik getirerek etkileyici ve kalıcı olmasını sağlayan özelliklerinden biri de, doğal söyleyişidir. Bu doğal söyleyiş çoğu zaman konuşulan dilden, günlük konuşma dilinde yerleşmiş anlatım biçimlerinden, kalıplaşmış ögelerden yararlanarak gerçekleştirmiştir.
Rıfat Ilgaz, toplum yapısını ülke gerçeklerini çok iyi bildiği için, yaşamıyla halkına bağlı bir aydın tipinin en güzel örneğidir. O, kırsal, emekçi, işçi, ezilen ve horlanan ülke insanının gözüyle anlatmakta,inatla büyük bir ustalık sergiler şiirlerinde. Bu da O’nu toplumcu-gerçekçi bir yazar olduğunun kanıtıdır.
“On saat ayaküstünde
Dizlerine kara sular iner
Yaz demez, kış demez
Savurursun balyozu
Kan ter içinde.”
İşbaşında sakatlanan işçiler, kimsesizler, memurlar, yoksullar, apartman kapıcıları, mahalle komşuları, emekçilerden oluşan kalabalık insanları barındırır O’nun şiirleri.
“Kasnağından fırlayan kayışa
Kaptırdın mı kolunu Alişim
Daha dün öyle paydosundan önce
Zileli’nin gitti ayakları
Yazıldı onunda raporu:
“İhmalden”
“Bu da bir özgürlük şiiri” adını taşıyan şiirinde 2. Dünya Savası bitmiştir ama o buhranlı, sıkıntılı günler hala sürmektedir.Yaşanılan dönemin Taif ve Magosa zindanını aratmadığını, özgürlüğün ve barışın adı var kendi yoktur hala. Vatan Şairi Namık Kemal ve Özgürlük Şairi Tevfik Fikret’i taşır dizelerine. Oysa değişen bir şey yoktur ülkede, o bilinen sis, yine aynıdır ülkenin üzerinde dolaşan.
“Özgürlük şarkısıdır söylenen Volga boylarında
Ne Taif’tesin ne Magosa zindanında
Yalnız namı kalmıştır kaleme alanın Vatan Kasidesi’nin
Seviyoruz her zamandan fazla Fikret’i
Yeni anlaşıldı Millet Şarkısı’nın
Aynı Sis’tir memleketin üzerindeki”
Çok partili döneme geçilmiştir. Değişen bir şey yoktur. Baskılar ,faşizan uygulamalar devam etmektedir. Komunizm propagandası yaptıgı gerekçesiyle kovuşturmaya uğramış ve aklanmıştır. Solcular bir bir eziyete tabi tutulmuş, iktidarın acımasız ve amansız uygulamaları karşısında yerinden yurdundan edilmiş ve baskılara boyun eğmemiştir. “Bilsem ki” şiiri bunun kanıtıdır.
“Bu ayaklar benden hesap soracak
Bir düşüncenin peşinde dolaştırdım
Sokak sokak
Bu baş, bu eğilmez baş da öyle…
Bazı sarhoş, bazı yorgun
Her zaman bir yastığa hasret.”
“Çocuklarım” adını taşıyan şiirinde Ilgaz, okul çağındaki çocukların yoksul ve aç olduğunu, geçimini sağlamak amacıyla çalışmak zorunda olduklarından okula gelmediklerini dile getirerek, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıların resmini çizer. Bunu yaparken de ülkenin insanlarını unutan iktidara gönderme yaparak dönemin eğitim anlayışını “Orta Asya’dan konuştuk laf kıtlığında” diyerek gözler önüne serer.
Rıfat Ilgaz, “Aydın mısın” şiirinde;
“Yollar kesilmiş,alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol”
dizeleriyle de aydınlara düşen görevleri yerine getirme konusunda çağrı da bulunuyor. O’nun elini alacakların,koluna gireceklerin sayısı çok, daha da çoğalmasına ihtiyacımız var.Bunun da yolu yöntemi diplomayla değil,kitaplara dönerek, halka inerek, aydın olmanın sorumlulu-ğunu duyarak, yazarak ve okuyarak. En olumsuz koşullarda bile yaşama olumlu bakmayı, gelecekten umutlu olmayı ondan öğreniyoruz. Aydın olmanın gerekliliğini de.
“Defneler Gibi” adını taşıyan şiirinde Ilgaz’ın doğa bütün canlılığıyla akmaktadır. Şiirlerinde yeni konulara değinmeler başlamıştır böylece. Yenilenen bu şiirin sözcük dağarı da zenginleşmiş ve genişlemiştir. Doğayla birlikte yaptığı betimlemelerin yanında bir hesaplaşması vardır. Ilgaz’ın düzene, düzen ağalarına karşı çıkmanın hesaplaşmasıdır bu . Talancılığa, ayrımcılığa karşı çıktığı için ozanlarını ezip kahreden bir yönetimin, halk kitlelerinin yaşam seviyelerini yükseltmeleri elbette mümkün değildir.
“Neler geldi geçti bir sevgiyi ayırdım
Yaşamayı defneler gibi uzun ömürlü
Pıtrak pıtrak üremeyi kök verip
İçlerinden bir sevgiyi ayırdım
Götürüldümse özgürlüğü yüzüstü koyup
Sen bir yanda ben bir yanda suç kimin
İşsizsem güçsüzsen onlar mı haklı
Ben mi taktım kollarıma kelepçeyi
Duvarları ben mi çektim boylu boyunca
Ben mi vurdum kapılara çifte kilidi”
Dizelerinin sonunda ise, haklıdan yana olabilmek için halkınca sevdiğini dile getirerek bitirir şiirini;
“Sevdim haklıdan yana olabilmek için
Çalışıp ezilenden senden yana
Sevdim aldığım soluğu hak etmek için
Ama sevdim halkımca”
Yine “Ormanız Biz” şiirinde Büyük Usta Nazım’a göndermede bulunur.
“Ne demiş büyük ozanımız
Neden kulak vermiyorsunuz sesine
Bir ağaç gibi hür yaşayın dememiş mi
Ve bir orman gibi kardeşçesine.”
Rıfat Ilgaz, insanların bütün halleriyle ilgilenmiştir. Onların yaşamlarını anlatırken, onları iyi anlamasının rolü sahip olduğu dünya görüşüdür. İdiolojik değerdir. Birikimidir, iyi bir gözlemci olmasıdır.
“Yaşlılar adına tam konuşmanın zamanı
Kütükte yaşı yetmişlerin arasındayım” diye başlayan yaşlılık halini anlattığı “Kulağımız Kirişte” şiirini şöyle sürdürür: “
“Biz yaşlılar türlü nedenlerden
Kuşlarla birlikte uyunmak zorundayız
Saksıdaki karanfil bakım ister
Tüm çiçekler, ağaçlar, parklar
Yollar, köprüler bakım ister
Balıkçı barınağı barınaktaki gemiler
Gün doğmadan deniz fenerimiz
Kıyılarımız, gökyüzü, bulutlar
Bir uçtan bir uca esen rüzgar”
Evet Rıfat Baba!
Senin yaşadıkların dönemle, günümüz arasında hala değişen bir şey yok. Yaşamak senin döneminde de yürek işçiliği istiyordu, şimdi de öyle. Bağnaz, tutucu gerici bir zihniyetin sardığı ülkemizde hala top sesleri gerilerde, tetikte kimin eli var belli değil. Bur buhran bir kaos ortamındayız.
“Yaşamak yürek işçiliği günümüzde
Ölümün anlamı değişti birden
Eskiden yataklarda beklerdik
Ders mi sınav mı görev mi belli değil
Gelecekse ayakta bulsun dimdik
Açılan bir sorumsuz yaylım ateş
Bir top karanfildir ğöğsümüzde.”
Onların sakat dünya görüşlerini hastalıklı beyinlerini besleyen savaştır, kavgadır, ölümdür, gözyaşıdır. Onun için barış istemiyorlar. Korkuyorlar barıştan. Çeşitli gerekçelerle insanlar arasında düşmanlıkları körüklemenin ise utanç bir durum olduğunun farkında bile değiller. Ama unutmasınlar ki;
“Ölür mü acılara katlanmasını bilenler
Direnenler tüm kırımlara karşı
Ölmez sevgiden yana olanlar
Defneler ölmez.”
Ilgaz, çocuklarına onurlu bir yaşam bırakmıştır. Geride kalanlara kol kanat gerebilmenin onurudur bu. Onun şiirleri ışık oluyor, iz oluyor geride kalanlara, bizlere.
O’na sürgünler, baskılar ve eziyet edenlerin esameleri okunmuyor. Tarihin karanlıklarına gömülüp çoktan gittiler. Oysa Rıfat Ilgaz, bu güzel dünya ortasında ve ülkesinin insanlarının gönlünde taht kurmayı sürdürüyor. O bize zenginlik, güzellik bıraktı. Yaşamayı öğretti onurluca. Üremeyi defneler gibi pıtrak pıtrak…
O’nu;sevgi ve şükranlarımla anarken; konuşmamı “Yaşıyoruz” adlı şiiriyle bitiriyorum:
“Ben ölmedim…
Öldürmediler de;
Yaşıyorum, yaşıyorum işte,
At kıçında sivrisinek gibi,
Töööbe töbe
Kapandı yüzümüze dergi kapakları
Bir varmış bir yokmuş olduk sağlığımızda
Şiir… O yosmanın boyuna
Gazete…Gelene gidene başyazı
Ara ki bulasın sayfalarında
Şair Rıfat Ilgaz’ı
Düştükse itibardan
Ölmedik ya, yaşıyoruz işte
Yaşıyoruz dedik, yaşıyoruz be,
Heeeey, fincancı katırları