Orhan Veli, “Son yıllarda Zonguldak üç büyük istidat yetiştirdi. Biri Rüştü Onur, biri Kemal Uluser, biri de Muzaffer Tayyip Uslu. Ne biçim kader üçü de arka arkaya öldüler.”(1) diye yazdığı şairlerden biri olan Muzaffer Tayyip Uslu’nun asıl adı Süleyman Muzaffer Uslu’dur.
Babası Tayyip Talip, 1883 yılında Yanya Eyaleti (Arnavutluk) Ergiri Vilayeti’nin Piremedi (Aydonat) kazasında doğmuş ve 24 Temmuz 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın Mübadele Sözleşmesi gereği Türkiye’ye gelip İstanbul/Zeytinburnu Merkez Efendi Mahallesi’ne yerleşti.
Aynı yıl 1897 Üsküdar doğumlu Şükriye hanımla evlendi. Bu evlilikten Tayyar Azmi (İstanbul 1920-2 Ağustos 2015 Kadıköy), Süleyman Muzaffer (1 Temmuz 1922 İstanbul/Zeytinburnu-3 Temmuz 1946 Zonguldak) ve Müfit İlyas (1927-12 Şubat 1999 İstanbul) adlı üç çocuğu dünyaya geldi.
İlk çocuğu Tayyar Azmi, 1927 doğumlu Hulkiye hanımla evlendi (ö:2 Ağustos 1996-Zeytinburnu) ve bu evlilikten Işık Behice (1967) adlı bir kızı oldu. Müfit İlyas ise; Taynüs (1967-1981), Tolga Süleyman (1969),Tansev (Uslu) Boru (1972) adlı çocukları dünyaya geldi.
Muzaffer Tayyip 2 yaşında iken polis komiseri olan babası Tayyip Talip beyin tayininin Mersin’e çıkmasıyla birlikte ailece bu şehre taşınırlar. Burada 5 yıl kaldıktan sonra babasıyla birlikte tekrar İstanbul’a dönerler. Muzaffer Tayyip Mersin’den ayrılışlarını yıllar sonra:
“Ve bir gün Mersin’e veda ettik
Beş sene tam beş sene sonra
Annem, ben ve küçük kardeşim
Hepimizde bir yığın hatıra
Bir gün, Mersin’e veda ettik” dizeleriyle anlatacaktı.
Aile, Beşiktaş’ın Küçükhamam Sokağı’nda bir eve yerleşir. (2) Muzaffer Tayyip de ilkokula burada başlar ve ortaokulu da burada bitirir. Lise birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiği sırada emekli olan babasının Zonguldak Kömür İşletmeleri Kurumunda iş bulup çalışmaya başlamasıyla, -büyük kardeş Tayyar Azmi teyzesinin yanında kalır- anne ve küçük kardeşi Müfit İlyas’la birlikte Zonguldak’a gelerek İnağzı(3) semtinde tuttukları evde yaşamaya başlar.
Muzaffer Tayyip de lise ikinci sınıfa Çelikel Lisesi’nin “2-Edebiyat Sınıfı”nın 842 numaralı öğrencisi olarak devam eder. Bu okula 1941 yılı Ekim tayini çıkıp hastalığı nedeniyle göreve Aralık ayında başlayan Behçet Necatigil’in öğrencisi, daha sonra gazeteci olan Muzaffer Soysal ile de sınıf arkadaşı olur. Rüştü Onur ise Necatigil’in bu okula gelmesinden bir yıl önce (29 Kasım 1940) tasdikname alarak memurluk yapmak okulu bırakır. Burada asıl dikkat edilmesi gereken husus Necatigil’in Muzaffer Tayyip Uslu’ya öğretmenlik yaptığı Rüştü Onur’a yapmadığıdır. Bu bilgi bütün kaynaklarda “ikisinin de öğretmeni olduğu” şeklinde yanlış olarak yazılmıştır. Bu üçlü Zonguldak merkezde Hayri’nin Kahvesi’nde buluşur, sanat, edebiyat sohbetleri ederek dostluklarını geliştirir.
Uslu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ndeki yüksek öğrenimini yoksulluğu ve hastalığı nedeniyle sürdüremedi. Zonguldak'ta çalışmak zorunda kaldı.
İlk şiiri 1941 yılında Varlık dergisinde yayınlanan Muzaffer Tayyip Uslu’nun şiirlerinde Garip şiir akımının izleri görülür. Erken ölümlü bir şair için, 23 yaşında yayınladığı ilk ve tek kitabı “Şimdilik” büyük önem ve anlam taşır.
Yeni Adam dergisindeki bir yazısında(4) Recai Eriş’in, kendilerini (Muzaffer Uslu ile Rüştü Onur) Oktay Rıfat taklitçisi göstermesine tepki koyan Uslu’nun yanıtı sert olmuştur:
“Ne ben ne de arkadaşım, papyon kravatlı, uzun saçlı tufeylilerden değiliz (tufeylilerdeniz, olacak). Şiiri, aşk mektubu ve şairi kara sevdalı bir aşık telakki etmeyen, realist dünya görüşüne sahip genç Kemalist nesle mensubuz. Ortada doğruluğuna inandığımız bir dava var. Bu davayı realize ettirmek için gücümüzün yettiği kadar hizmet etmek emelindeyiz. Bizi bu yolda yürümekten hiçbir kuvvet alıkoyamayacaktır. Bizim alkışa da ihtiyacımız yok; bir kavganın adsız neferi olmak şerefi, bana ve arkadaşıma yetiyor.”
Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu’yla öğrencilik yıllarında yaşadıkları bir anısını 10 Eylül 1942 tarihinde Mediha’ya yazdığı mektup da şöyle anlatır:
“Muzaffer, imtihanlarını veremedi. Çocuğu bir fizikten taktırdılar. Kahrolası bir kadın hocaları var. Çocuk kitabı yuttu denebilir. Bir gün beni derse kaldırdı. Hazırlanmadım, dedim. Olmadı. İlle tahtaya kalkacakmışım. Neyse, bir arz-ı endam ettik. Birkaç sual sordu. Tesadüf bu ya, onlar da bildiğim bahisler değil miydi? Ama onlardan başka da hiçbir şey bilmiyordum. O zaman bizim muhterem hoca: ‘Bak, dedi, çalışmadan da fizik yapılabiliyormuş. Ya çalışmasaydın kim bilir beni de imtihana mı kalkacaktın? Çok tuhaf kadındı bu. İmtihan kağıdını boş verirdim, kabul etmezdi. Muhakkak bir şeyler yazmalıymışım. Şimdiki aklım olsaydı hiç olmazsa bir şiir yazardım.” (5)
Denebilir ki, yeni edebiyatımız içinde, Muzaffer Tayyip Uslu kadar dizeleri rahatlıkla sıralayan bir başka ozanımız daha yoktur. Hem sonra, Muzaffer bu rahatlığı, şiirini düzyazıya düşürmeden elde etmesini de bilirdi. /…/ kimi yazarlarımızın diline doladığı o yaşama sevincini de en gerçek en bozulmamış haliyle sunabiliyordu. Genç kuşağın tarihi yazılırken, hiç kuşku yok, onun üzerinde de durulacak. O, bunu hak etti. (6)
Muzaffer Tayyip’in şiirlerinde Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Sabahattin Kudret’in etkileri görülse de o dönem yayınlanan şiirleriyle en iyi şairlerden biri kabul edilmiş, yaşamındaki acılara karşın, gizli bir üzgünlük içinde yaşamanın güzelliğini yazmıştı:
“Ben böyle avare değildim eskiden
Bulutlarla merhabam yoktu!”
“Kan” ve “Evadoksiya” şiirlerini çok severim Uslu’nun. Her okuyuşumda kendimde bir şeyler bulurum bu şiirlerde. Yazımı noktalarken bu iki güzel şiiri sizlerle paylaşıyorum:
EVADOKSİYA
İnkâr etmiyorum ki
Öpmesine öptüm Evadoksiya’yı
Hem de Zeyrek yokuşunda öptüm
Sinemaya da götürdüm
Fakat ben o zaman
Deli gibi seviyordum onu
Sanırsam, o da beni seviyordu
Sevmese ıslık çalar mıydı
Saat ondan sonra
Çabuk gel diye..
KAN
Önce öksürüverdim
Öksürüverdim hafiften
Derken ağzımdan kan geldi
Bir ikindi üstü durup dururken
Meseleyi o saat anladım
Anladım ama, iş işten geçmiş ola
Şöyle bir etrafıma baktım,
Baktım ki yaşamak güzeldi hâlâ
Mesela gökyüzü
Maviydi alabildiğine
İnsanlar dalıp gitmişti
Kendi âlemine…
KAYNAK:
1-Ülkü dergisi, 18 Temmuz 1946
2-Mediha Sessiz ile röportaj İbrahim Tığ, Bölge Haber 16 Şubat 2013, Aydınlık 19 Şubat 2013, Şehir Edebiyat Şubat 2013, S:76
3-Yaşamak Güzeldi, Hamit Kalyoncu, S.25
4-Yaşamak Güzeldi, H. Kalyoncu, S.33
5-Rüştü Onur Benim Şeker Yavrum, İbrahim Tığ, Kaynak Yayınları 2015, S.208
6-Hacıvat Günlüğü, Salah Birsel, S.49
*Lacivert Öykü ve Şiir Dergisi, Sayı:96 Aralık 2022