Reklamı Geç
Advert
Advert
Advert
Advert
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI’MIZIN 96. YILI KUTLU OLSUN
Faik MEKİK

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI’MIZIN 96. YILI KUTLU OLSUN

Bu içerik 5794 kez okundu.

 BÜYÜK TAARRUZ, KUTLU OLSUN!

‘’ ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR, İLERİ! ‘’ Komutu ile başladı.

   Ulusal Kurtuluş Savaşı, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın, 26 Ağustos 1922'de sabaha karşı verdiği emirle başlattığı Büyük Taarruz ve 30 Ağustos'ta ''Başkomutanlık Meydan Muharebesi''nin kazanılmasıyla sonuçlandı.

Nutukta Büyük Taarruz

Taarruz Kararı:

Gerçekte ordumuz ihtiyaçlarını ve eksiklerini tamamlamak üzere bulunuyordu. Ben, daha Haziran ortalarında taarruza karar vermiştim. Bu kararımı yalnız Cephe Komutanı ile Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı biliyorlardı. Bildirdiğim tarihlerde bir geziyi vesile ederek İzmit-Adapazarı yönüne hareket ettiğim zaman, Ankara'da Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Hazretleri'yle görüştükten sonra, o zaman Milli Savunma Bakanı bulunan Kazım Paşa Hazretleri'ni Sarıköy istasyonuna kadar birlikte götürerek, oraya davet ettiğim Cephe Komutanı İsmet Paşa Hazretleri ile birlikte, taarruz için gerekli hazırlıkların sür'atle tamamlanması ile ilgili kararlar aldık.

Efendiler, artık Büyük Taarruz'dan söz açma sırası geldi. Bilirsiniz ki, Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra, düşman ordusu büyük ve kuvvetli bir grupla Afyonkarahisar-Dumlupınar arasında bulunuyordu. Bir başka kuvvetli grubuyla da Eskişehir bölgesindeydi. Bu iki grup arasında yedek kuvvetleri vardı. Sağ kanadını, Menderes dolaylarında bulundurduğu kuvvetlerle, sol kanadını da İznik Gölü'nün kuzey ve güneyindeki kuvvetleriyle koruyordu. Denilebilir ki, düşman cephesi, Marmara'dan Menderes'e kadar uzanıyordu. Düşman ordusunun teşkilatı, üç kolordu ve bazı müstakil birliklerin mevcudu da üç tümeni bulmaktaydı. Biz, Batı Cephesi'ndeki kuvvetlerimizi iki ordu halinde teşkilatlandırmış ve düzenlemiştik. Bundan başka, doğrudan doğruya cepheye bağlı teşkilatımız da vardı. Bizim bütün birliklerimiz on sekiz tümen idi. Bundan başka üç tümenli bir süvari kolordumuz ve daha zayıf mevcutlu iki süvari tümenimiz vardı. Teşkilatı birbirinden farklı olan iki düşman ordusu birbiriyle karşılaştırılsa, her iki tarafın insan ve tüfek kuvvetleri aşağı yukarı birbirine denk bulunuyordu. Yalnız, Yunan ordusu, dünyanın hür ve kendisini destekleyen sanayiine dayandığı için, makineli tüfek, top, uçak, taşıt, cephane ve teknik malzeme bakımından daha üstün durumdaydı. Diğer taraftan bizim ordumuz süvari sayısı yönünden daha üstün bulunuyordu.

 

 

   26 Ağustos'ta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın şu emri geldi: ''Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.'' O gün saat 05.30'da topçu ateşiyle Kocatepe'den Büyük Türk Taarruz başladı. Türk süvarileri, 9 Eylül'de İzmir'e girdi ve Kadifekale'ye Türk bayrağı çekildi. 13 Eylül'de Sakarya Meydan Muharebesi sona ermiş, düşmanın Sakarya Nehri'nin doğusunda imha edilmesiyle zafer kazanılmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle 14 Eylül'de genel seferberlik ilan edildi.

   Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 19 Eylül'de ''Gazi'' unvanı ve mareşal rütbesini aldı. Yeni yılın başlangıcında Mersin ve Adana düşman işgalinden kurtulmuştu. Dört bir bucak Türk topraklarının düşman çizmesi altındaki esareti birer birer sona eriyordu.

 

‘’ Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır’’ M. K. ATATÜRK

 

 

KURTULUŞ SAVAŞI DESTANI’NDAN

 

Düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri
Kim bilir onlar ne kadar büyük
ne kadar uzundular?
Birçoğunun adini bilmiyordu
yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlikten evvel
geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek.

Dağlarda tek
tek 
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: "Üç" dediler,
Sarisin bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun basına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.

……………………

Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü

Ve şu türküyü duydu.

Dört nala gelip Uzak Asya’dan

Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim,

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

Ve ipek bir halıya benzeyen toprak.

Bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın.

Yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın.

Yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim…

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşcesine. Bu hasret bizim…’

                                                 Nazım Hikmet

 

''Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz''... Mustafa Kemal ATATÜRK

 

 

 

 

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
 “KUTLAMA DEĞİL ANLAŞILMAK İSTİYORUM” YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ YAPILDI
“KUTLAMA DEĞİL ANLAŞILMAK İSTİYORUM” YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ YAPILDI
14 YILDIR YOKSUN BABA!
14 YILDIR YOKSUN BABA!