ALEVİLER MUHARREM AYININ KUTSALLIĞINI YAŞAYARAK, MATEME BÜRÜNÜP ORUÇ TUTARKEN BİZ GÜLE OYNAYA AŞURE YEMEYE DEVAM EDİYORUZ.
2019 Muharrem ayı, 31 Ağustos’ta Hicri Yılbaşı ile başladı. Aşure günü ise 9 Eylül’dü. Matem orucunun sonunda aşureler pay edildi. Alevi dünyası Muharrem ayının kutsallığını yaşayarak, mateme bürünüp oruç tutarken, biz sunni dünyası ise güle oynaya aşure yemeye devam ediyoruz. Yemekle kalmayıp, yüzyıllardır ileri geri atıp tutuyoruz. Geçmişten günümüze yakılıp, yıkılıp, katledilen aleviler içimi acıtıyor.
Çektirilen onca gözyaşı ve acı yetmezmiş gibi haklarında yalan dolu iftiralar yüzyıllardır havada uçuşuyor.
Özellikle bİzde (sunni) toplumda yaygın olan Alevi-Kızılbaşlar için söylenen mum söndürüyorlar, anayı bacıyı tanımıyorlar, birbiriyle yatıp kalkıyorlar yalanı, Yavuz Sultan’ın Çaldıran savaşı sonrası uydurulmuş bir yalandır. Kızılbaşlık-(Alevilikle) ilgili en büyük söylenti ”Mum söndü”dür. Kızılbaşlıkta en büyük büyük suç zina sayılmasına rağmen, bu iftira yapılmıştır.
Osmanlının üçüncü padişahı Sultan Murat öldürüldükten sonra, Türkmenler yalnızca ordudan ve saraydan kovulmakla kalmadı, zorla kırsal kesimlere sürülmüştü. Böylece o korkunç Türkmen düşmanlığı ve zorunlu iskan dönemi başlıyordu.
Anadolu’da Alevi (Kızılbaş) katliamları…
İkinci Murat’ın 1427’ de Amasya, Tokat Çorum da yapmış olduğu katliam, 1515 ve devamında, Yavuz Sultan Selim’in yapmış olduğu Çaldıran katliamı, Kanuni Sultan Süleyman’ın Kızılbaş katliamı, İbrahim paşa (Pargalı), Devşirme iktidarın sembolü, Kanuni’nin kızkardeşiyle evlenen paşa. Süklün Koca, Baba Zinnun, ve Kalender Çelebi ayaklanmalarını bastırıyor. Paşa ünvanı alan Pargalı İbrahim’nin yıllık maaşı 3 milyon akçe (60.000 düka) ve ayrıca 400 kölesi var.. 1545-1574 tarihlerinde İskipli Ebussuud Efendi’ nin yapmış olduğu “Kızılbaş katliamı”, 1570-1574-1583 yıllarında Amasya Merzifon dolaylarında yapılan Kızılbaş katliamları, Kuyucu Murat Paşanın 1606 ve sonrasında yaptığı katliamlar, 1656-1661 Celali isyanları … Sonrası Türkmenler Anadolu’nun dört bir tarafına göç ediyor.
İşin ilginç yanı benzeri bir uygulamada, yine benzeri gerekçelerle Rumeli bölgesinde gerçekleştirilmiş ve burada bulunan bir takım Alevi topluluklar da Anadolu’ya sürgün edilmiştir. Bu durum “Menâkıb-ı Sultan Beyâzıd Han”da şöyle aktarılır: “Ve taraf-ı pâdişâhiden emir vârid oldu ki Rumili’nde ne kadar bid’at Abdal ve ışık ve nâ-hak-gû zindîklar var ise teftiş olunub şer’ile küfür söyleyenlerin haklarından geline deyü Edirne kadısı İsa Fakih nam kadıya hitâben hüküm sâdır olub Mevlânâ İsa Fakih dahî hükm-i hümâyûn mûcebince teftiş idüb Otman Dede dervişlerinden bir kaçını getürüb Edirne’de ber-dâr (idam) itdiler. Bâki derviş tâyifesin Anadolu’ya sürdüler.”[1]
Kaynak: Erdal Boyoğlu
Acılar çektim, Ehlibeyt’im ile
Muharrem ayın da, Kerbela çölünde
Yoldaş olup gitmen yad iller ile,
Beni İmam Hüseyin'e gönderin.
Şu illerin göze çektiği perde,
Beni sen düşürdün onulmaz derde.
Karar alıp duramıyom bir yerde,
Beni İmam Hüseyin'e gönderin.
Muharrem de davam çöller ile,
Benim davam Hak ehli kullar ile.
Kerbela'ya giden abdallar ile,
Beni İmam Hüseyin'e gönderin.
Pir Sultan Abdal'ım bir hava ile,
Arşa çıkardılar bin dava ile.
Kanber'in güttüğü boz deve ile,
Beni İmam Hüseyin'e gönderin.
MUHARREM AYI NEDEN MATEM AYIDIR?
Muharrem ayı, Tövbe Suresinin 5. ayetinde kötülüklerin yasaklandığı, razılıksız elde edilen kazançlarla yenen lokmaların haram edildiği Kutsal bir aydır. Muharrem, matem bir aydır, çünkü: Hz. Resullah’ın gözbebeği ve ciğer paresi olan ve onu hoşnut etmek için sırtına alıp gezdirdiği Hz. İmam Hüseyin’in anılma ayıdır. Yas-ı Matem aydır, çünkü: Kerbela’da hak için, adalet için, insan onuru ve insanlık âlemi için 72 Ehli Beyt’in şehit edildikleri aydır.
Muharrem ayı matem ayıdır. Çünkü: dünya saltanatı için zalime boyun eğmeden, yiğitlerin zulme karşı, kişilere örnek insan olma hedefini gösterdiği aydır.
Gelin Canlar Bir Olalım
Gelin canlar bir olalım
Münkire kılıç çalalım
Hüseyin’in kanın alalım
Tevekkeltü teâlallah
Özü öze bağlayalım
Sular gibi çağlayalım
Bir yürüyüş eyleyelim
Tevekkeltü teâlallah
Açalım kızıl sancağı
Geçsin Yezid'lerin çağı
Elimizde aşk bıçağı
Tevekkeltü teâlallah
Mervan soyunu vuralım
Hüseyn'in kanın soralım
Padişahın öldürelim
Tevekkeltü teâlallah
Pir Sultan'ım geldi cûşa
Münkirlerin akli şaşa
Takdir olan gelir başa
Tevekkeltü teâlallah
Aşure – aşura
Aşure İbranice bir kelimedir (Orijinal telaffuzu aşuradır) ve on (10) anlamına gelmektedir. Başka bir deyimle Hicri takvimin ilk ayı olan muharrem ayının onuncu günüdür.
Arapça’da “aşere” on, “âşir” onuncu demektir. Onuncu gün manasına gelen “âşir”i, aşure şeklinde telâffuz ederek muharremin onuncu gününe aşure günü ismi vermişiz, böylece tarihe de aşure günü olarak geçmiştir.
İslam öncesinde de muharrem ayı kutsal aylardan kabul edilip bu ayda savaşılmazdı. Eğer bu barış aylarında savaş olursa, yasak çiğnendiği için “Ficâr savaşı” denirdi. Ficar ise “azmak, haktan ayrılmak, günaha dalmak, yemininde ve sözünde yalancı çıkmak” anlamındadır.
Hz. Hüseyin, Yezid tehdidi karşısında Kufe’ye bu ayda seyahat etmiş ancak Yezid bu kadim geleneği de bozarak Hz. Hüseyin ve ailesini bu ayda katletmiştir.
Hz. Hüseyin muharrem ayının 10. gününde Kerbela’da ailesi ve yakınlarından oluşan 72 kişinin büyük çoğunluğuyla birlikte katledilmiştir. Kerbela Katliamı’ndan çok az kişinin sağ kurtulduğu bilinmektedir. Zeynep Ana başta olmak üzere sağ kurtulanlar kadınlardan oluşmaktadır. Erkek olarak sadece Hz. Hüseyin’in en küçük oğlu Zeynel Abidin sağ kurtulmuş ve imam soyu bu sayede devam edebilmiştir.
Şiiler muharrem ayının onuncu günü olan Aşura gününde Hz. Hüseyin’in katlini anmakta ve aşure çorbaları pişirmektedirler. Türkiye topraklarında yaşayan Sünniler de muharrem ayının onuncu gününde aşure çorbası yapıp dağıtmaktadırlar.
Aşure çorbası kadim bir gelenek olup köken itibariyle Nuh tufanına dayandırılmaktadır. Rivayete göre Nuh’un gemisi tufan sonrası karaya oturduktan sonra gemide bulunan tüm yiyecekler bir kazana atılır ve pişirilir ve bu yemeğe Aşure yemeği denir.
Bu kadim gelenek günümüzde Anadolu ve Mezopotamya halklarınca devam ettirilmektedir. Günümüzde Aşure yemeğini özel bir ritüelle ve inançsal atıfla sahiplenen topluluk Alevilerdir. Aleviler 12 gün süren matem orucunun son gününde aşure yemeği yapmaktadırlar. Yani onuncu gününde değil 12. günden itibaren aşure lokması pişirilip ve lokma olarak paylaşılmaktadır.
Aşure lokması Alevilerce kadim geleneğin devamı, Kerbela’da Zeynel Abidin’in kurtulması aşkına sürdürülmektedir. Oruç 12. gün sabahtan ocağa konan aşure kazanlarının kaynamasıyla birlikte açılmakta ve aşure lokmasıyla açılıp hem oruç hem de yas tamamlanmaktadır.
Alevilerce pişirilen aşure lokmasında mutlaka on iki çeşit malzeme olmak zorundadır. Aşure lokması farklı tatların bir kazanda kaynayıp sunulduğu bir lokmadır. Alevi öğretisindeki yol bir sürek, binbir ve çoklukta birliği temsil etmesi açısından da önemlidir.
Aşure lokması günümüzde muharrem mateminin tamamlandığı on ikinci gün başlayıp devam eden iki hafta boyunca pişirilip paylaşılmaktadır. Hemen hemen bütün cemevleri artık aşure lokmasını inancın bir gereği olarak yapmaktadırlar.
Aşure lokması Aleviler ve Alevilerin dostları arasındaki birliği, dirliği sağladığı gibi cemevlerinin canlanmasına da vesile olmaktadır. Tüm canların katkılarıyla hazırlanan ve büyük kazanlarda pişirilen aşure lokmaları bolluk içerisinde tüm canların emeklerinin de lezzetini yansıtmaktadır. (Ali Kenanoğlu)
Geçmişten günümüze paylaştığımız aşurenin barış, huzur, bolluk ve bereket getirmesini dilerim.