YETTİNİZ CANA İMANA HADİN GARİ
Ortadan ikiye ayrılmış çayırın ortasındaki kabağın her iki tarafına yayılmış on birer hıyar birbirleriyle kıyasıya mücadele ederken, çayırın etrafına kümelenmiş kalabalık hep bir ağızdan tempo tutuyor; açık mavi, koyu mavi hadin gari dep dep dep…. Hıyarlar koştura dursunlar; kazanılan paralar langırt köy sandığına akıyordu.
Doğruları yanlışları görmezden gelerek taraftarı olduğumuz siyasi partinin arkasından, yuvarlanan kabağın peşinde koşan hıyar misali kaçan gollere vay anasına derken, giren gollerde hemencecik hakem hatası arayıp bildiğimiz küfürleri peşi sıra sıralarken kulüp başkanını ya da antrenörü istifaya çağırmayı ihmal etmeyiz.
Hımmm az daha unutuyordum. Bu yazı ile ilgili tüm sorumluluk edebiyat dersi ve öğretmenlerinde… Teşbihte (benzetme) hata olmaz, demişlerdi.
Sonuç itibarıyla; sarı ve kırmızı kartların havada uçuştuğu siyasi lig final karşılaşmasında, Popülist Söylem Spor, Akılcı Söylem Spor’u yenerek şampiyon oldu. Bize de ‘’zenginin parası züğürdün çenesini yorar’’ misali seçimin geyiği kaldı.
İNADINA DEMOKRASİ, İNADINA MÜCADELE
Kısa tarifiyle popülizm, halkın beklentileri, çıkarları, önyargıları, hayal kırıklıkları, duyguları okşayıp, öfkeleri kabartan hitap/seslenme esasına dayanan bir doktrin. Toplumsal bir programı ve ideolojisi yok. Ancak sağ, sol ve merkez partileri hepsi oy kazanmak için popülist söylemleri sıkça kullanıyorlar.
CHP’nin halkçılık ilkesi, şimdilerde sağda ‘’milli irade’’ olarak karşımıza çıkıyor. 50+1 halkın iradesi tecelli etti, şeklinde tanımlanıyor. Asıl tehlike burada başlıyor. Basit sayısal çoğunluğun halk iradesi olarak görülmesi, geride kalanların dışlanması, horlanması, ötekileştirilmesi hatta haklarının ihlal edilmesi günümüzde demokrasi için en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Hedefi demokrasi değil, demokrasisiz, sayısal çoğunluğu temsil eden kişinin tek egemen olduğu düzendir.
Dünyada egemen güçler, “amaçlarına ulaşabilmek için kendi çıkarlarını, toplumun tüm üyelerinin ortak çıkarları gibi göstermek için popülist politikalara başvururlar..
İşte popülist anlayışın tehlikeli olmaya başladığı nokta da burasıdır: Çünkü: “Halkın birikmiş kızgınlık ve yaşam sıkıntılarını istismar ederek belirli kişi ya da grupların üstünlük sağlaması üzerine inşa edilir.. Hukukun üstünlüğünü tanımıyor, yargıyı siyasi bir araç olarak görüyor. Garibanı sahiplendiğini iddia ediyor, ancak onun durumunu istismar ediyor, onların yaşam kalitesini iyileştirici ciddi bir adım atmıyor. Kitleleri peşine takmak için yerine getiremeyecekleri vaatlerde bulunuyor. İçeride dışarıda herkese gerekli gereksiz meydan okuyor.
Halkın iradesi kavramının arkasına sığınılıp “yüzde 50+1” için her şey mubahtır anlayışıyla hareket etmeden, ekonomik kriz ve kutuplaşma altında sıkışan toplumun sıkıntılarını siyaset malzemesi yapılmazsa kutuplaşmanın önüne geçilir.
Yine dünyada yaşanan krizlerde sıklıkla yabancı düşmanlığına ve din eksenli söylemlere başvuruluyor. İç politika kaygılarıyla dış politika gereksiz çıkış ve söylemlerle ortalığı geren politikacılardan geçilmiyor.
Popülist söylemlerde tutarlık, ölçü aranmıyor. Halk ve halkın iradesi “devam” yüzde 52 oluyor. “Tamam” diyen yüzde 48’in iradesi ne oluyor? Halkın yarısını “var” sayıp, diğer yarısını “yok” saymak nasıl milli irade, halk iktidarı oluyor? Aklın yolu birdir diyerek noktayı koyalım.
SANDIK MERKEZLİ SİYASET
Sandık merkezli siyaset yerini ‘’Hak verilmez alınır’’ sözüne bıraktığında demokrasi mücadelesi sandıktan çıkarak, özgürlük mücadelesinde hak ettiği yerini almış olur.
Yaşamın her alanında halkın siyasetin içinde olması gerekir. , OHAL’den, savaştan, zamlardan, işsizlikten, adaletsizlikten, keyfi yönetimden kurtulmak için kendine yakın bulduğu siyasi parti, STK ve sendikalarda mücadele etmelidir. Siyasete sadece 4-5 yılda bir yapılan seçimle müdahale edilmez. Adalet yürüyüşünde olduğu gibi, sandık merkezli siyasetin bir tık ötesine geçilebilmeli…
BEKLE GÖR, MİLLET İRADESİNE SAYGI DUY!...
Seçimler bitti. Başbakanlık koltuğu müzeye giderken ülke Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza attı. Millet 24 Haziran’da tek adam yönetimine geçit verdi. Açılan kıraathanelerde çayımızı yudumlatıp, kekimizi yerken, hep birlikte göreceğiz.
- OHAL kalkacak mı?
- Borsa coşacak mı?
- Dolar/Euro geri gelecek mi?
- Faiz düşecek mi?
- Borçlar azalacak mı?
- Ertelenen borçlar ödenebilecek mi?
- İşsizler iş mi bulacak mı?
- İflaslar önlenebilecek mi?
- Ekonomik yangını söndürmek için IMF’den borç alınacak mı?
- Yoksa millet bahçesinde büyükler sohbet edip, çocuklar yuvarlanırken; ertelenen zamlar sağanak yağmur olup, yağacak mı?
Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimine DEMOKRASİ denir.
Katılımcı demokrasi ise; her vatandaşın karar süreçlerinde aktif olarak yer alabildiği yönetim biçimidir
Gerçek olan şu ki; otoriter siyasetin üç evresi vardır. AŞK, KORKU VE NEFRET