6 Mayıs 1972,
seher vakti Hıdırellez ateşinin yakıldığı günün ilk ışıklarında, yüreğimize ateş düştü.
Dalgalandı DENİZ,
Kükredi ASLAN,
Çoktan razıydı ölüme İNAN
BİZİM DENİZ
En uzun koşuysa elbet
Türkiye’de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez luverin namlusundan fırlayarak …
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun
Ama aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun…
Can Yücel
Dünyada ve Türkiye’de 68 kuşağını Temel Demirer’in kaleminden okuyalım.
‘’1965 ve sonrası yıllar, dünyada kapitalizme karşı gençliğin başkaldırdığı bir dönemdi. Fransa’da kapitalizme karşı yakılan isyan ateşi tüm dünyayı sarmıştı. Türkiye’yede de gençler, bizim gençlerimizin yüreğine isyan ateşi düşmüştü.
“Mark Kurlansky, 1968’in arkasındaki dinamikleri şöyle özetlemişti: ‘O dönemde çok yeni ve orijinal olan yurttaşlık hareketi örneği; kendisini çok farklı ve yabancılaşmış hissettiğinden dolayı her türlü otoriteyi reddeden bir kuşak; bütün dünyada büyük bir nefretle karşılandığından dolayı, kendine bir ülkü arayan bütün asilere bir ülkü sunan bir savaş [Vietnam Savaşı] ve bütün bunların, televizyon rüştünü kazandığı fakat yine de bugünkü gibi damıtıldığı ve ambalajlandığı hâline ulaşamadığı bir zDünyayı değiştirmek isteyen 68’liler kendileri için bir şey istemiyorlardı.
Toplumsal düzendeki çarpıklığı düzeltmek, insanca ve halkça bir düzen kurmak amacıyla yola çıkanların kendileri için bir şey istememesi, devrimciliğin esaslarındandı.
Kurtuluş için girişilen eylem(ler) insan(lık) içinken; bu uğurda ölümü göze almak “olmazsa olmaz”dı.
Ve işte tam da böyle, ‘Enternasyonal’i bir kez daha yazmış, bir kez daha söylemişlerdi 68’in devrimcileri; Paris’te, Münih’te, Milano’da ya da Ankara’da, İstanbul’da…
Evet kimilerine göre “Çiçek Çocukları”; kimilerine göre de “47’liler”diler. Ancak bunlardan ötede 68 öğrenci hareketleri üniversitelerde, şimdiki “Gez, toz, eğlen” söylemi yerine; “başkaldır, yarat, daha güzel bir dünya kur” diye haykıran evrensel bir eylemdi. ABD, Tokyo, Mexico City, Londra, Madrid, Varşova, Belgrad, Pekin, Prag, İstanbul ve elbette 68’in başkenti Paris’te ayaklanmalarla bir kuşağı tarih sahnesine çıkardı.
68 kuşağının idealleri vardı; o idealler uğruna mücadele ettiler; hapislere girdiler; öldüler. “Darağacında Üç Fidan” gibiydi her biri; darağacına çiçek açtıran, yaşamın baharında, çiçeğin tomurcuk hâlindeyken yaşama veda ettiler. Çünkü yaşamı uğruna ölecek kadar çok sevmekle kalmadılar; “Vietnam Kasabı” Komer’in arabasını da yaktılar; “Altıncı Filo”yu denize döküp, “Tam Bağımsız Türkiye” için dövüştüler!
68 tam anlamı ile otoriteye bir başkaldırıştı; renkli bir kuşaktı; emperyalizme karşı özgürlük sloganına bağlıydılar.’’
1960’lı yılların ortasından 1970’li yılların ortasına kadar kapitalist ülkelerde işçi sınıfının, öğrenci gençliğin, başta ABD’de siyahiler olmak üzere ezilen ırkların ve halkların, kadınların, eşcinsellerin, kısacası bütün ezilen grupların kendi hakları için ayağa kalkmaları, başta Vietnam, Latin Amerika ve Filistin olmak üzere emperyalizm tarafından ezilen ülkelerde muazzam bir mücadele dalgasının yükseldi.’’
Deniz Gezmiş'in Yakalanışı ve İdam Edilişi..
12 Mart darbesinin ilk günlerinde Yusuf Aslan ile birlikte Sivas'a gitmekte iken motorsikletleri bozuldu. Bir ihbar sonucu polislerin gelmesi üzerine çıkan çatışmada Yusuf Aslan ile birbirlerini kaybettiler. Yusuf Arslan o esnada Deniz Gezmiş ise 16 Kasım 1971 salı günü Sivas'ın Gemerek ilçesinde yakalandı ve Kayseri'ye getirildi. Buradan Ankara'ya götürüldü ve zamanının İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu'nun makamına götürüldü.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ortak savunmalarına ‘’Ezenlere karşı verdikleri mücadelelerde ölen tüm ezilenlere selam olsun’’ diye başladılar.
... İçinde bulunduğumuz şartlar, geniş bir savunma yapmammızıve şahıslarımızda zincirlere vurulmak istenen bilimi ve gerçekleri savunmamızı gerektiriyor.
Amacımız, aleyhimize verilecek cezayı önlemekten çok, doğruluğuna inandığımız doğa ve toplum kanunlarının, insanlık tarihine nasıl yön verdiğini açıklamaktır.
Toplumların tarihi, ezenler ve ezilenler arasındaki mücadelelerin tarihidir. Çağımıza kadar bu mücadelelerde ezilenler daima yenilmişlerdi. Fakat 20. yüzyıl tarihimiz, ezenlerin barbarlığına ve bütün baskılara rağmen ezilenlerin kurtuluşuna tanık sahne olmaktadır.
Günümüzde ezenleri temsil eden ve çıkarı uğruna yoksul ulusları boyunduruğu altında tutan EMPERYALİZM’dir.İnsanlık tarihi gericiliğin, barbarlığın ve vahşetin son kalesi olan emperyalizm de sonunu müjdeliyor.
Bütün ezilen uluslar, emperyalizme her gün darbe üstüne darbe vuruyorlar. Asırlardır ezenlere karşı mücadelelerde hayatlarını feda edenlerin çabalarıboşa gitmemiştir. Dünyamız zafer türkülerini söylemek üzeredir. ..
Ezenlere karşı verdikleri mücadelelerde, ölen tüm ezilenlere selam olsun...
Dünya’nın ve Ortadoğu’nun en eski devletlerinden biri olan Türkiye, hala kalkınamamış olup, yarı bağımlı durumdadır. Bir avuç sermaye çevresi Amerikan doları uğruna ulusumuza ihanet etmiş ve bağımsızlığımızı yabancılara ticaret konusu yapmışlardır. Yurdumuzun bağımsızlığı için giriştiğimiz bu kavgada Kurtuluş Savaşı’mızda şehit olanların onurlarını ve ulusumuzun kaderini korumaya kararlı olduğumuzu bildiriyoruz.
Kurtuluş Savaşı’mızın tüm şehitlerine selam olsun.
.......................
Çağımıza damgasını vuran en güçlü silah bağımsızlık ve kurtuluş savaşlarıdır.
Emperyalizme karşı verdikleri mücadelelerindebaşlarını eğmeden kahramanca savaşan tüm ezilen uluslara selam olsun.
...................................
İşçiler, köylüler, öğrenciler ve tüm yurtsevenler gericilere karşı kahramanca karşı koymuşlar ve bu uğurda birçokları şehit olmuştur.
Emperyalizme ve onun emrindeki uşaklara karşı verdiğimiz kutsal bağımsızlık kavgamızın şehitlerine selam olsun...
.....................
Ve Denizler uzun savunmalarını şu sözlerle tamamladılar:
Sayın Savcı,
- Amerkan emperyalizmi gayri millidir.
- Ona ortaklık edenler ulusumuza ihanet etmişlerdir.
- Emperyalizme karşı mücadele suç değildir...
- Gayri milli olan emperyalizm ve ortaklarının sömürüsü, anayasaya aykırıdır.
Mahkeme 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binası'nda Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 nolu Mahkemesi'nde başladı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz ve arkadaşları 16 Temmuz1971'de başlayan THKO-1 Davası'nda TCK'nin 146. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971'de idam cezasına çarptırıldı.
Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi.
DÖVÜŞE DÖVÜŞE YÜRÜNECEK
Kardeşler!
Sancıyan bir sezsizlik bırakıyor geride
Birer birer gidenlerimiz: kanlı, hırçın, çıkarsız...
Ve artık yetmiyor dilde ışıması,
....................
Kardeşler!
Kolları-pazuları
Kırıla-ısırıla
Damla damla emilen işçler için;
Aşksız-ışıksız,
Suyu-samanı yağmalanmış,
Bezgin, dayanıksız köylüler için
Çağrışan kardeşlerim!
.....................
Deniz Gezmiş'in babasına yazdığı o mektup:
Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman, aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben, ne kadar üzülmeyin desem, yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat, bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler… Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde, fazla şeyler yapabilmektir.
Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki, benden önce giden arkadaşlarım, hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de etmeyeceğimden şüphen olmasın.
Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir.
Bu yola bilerek girdi. Sonunda da bu olacağını biliyordu.
Seninle düşüncelerimiz ayrı ama, beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, (…) anlayacağını inanıyorum.
Cenaze için, avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara´da 1969´da ölen arkadaşım Taylan Özgür´ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul´a götürmeye kalkma.
Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.
Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım…
Oğlun Deniz Gezmiş
6 Mayıs 1972, Merkez Cezaevi
‘’5 Mayıs Cuma, 6 Mayıs’a Hıdırellez’e bağlanıyordu.
Deniz ve Yusuf, beton zeminde prangalarını sürükleyerek son kez kucaklaştılar, ayakta kısacık konuştular, öpüştüler. Ayrıldılar: Sonra Hüseyin’le Deniz kucaklaşıp vedalaştı.
Deniz ayağa kaldırıldı. Cepleri boşaltıldı. Cebinden çıkan 11,5 lira babasına verilmek üzere emanete alındı.
Çok şeylere tanıklık eden parkasını sordu. Oda kapısının arkasında asılıydı. Neşenin, öfkenin, eylemin, üniversitenin, işgalin, Filistin’in, çatışmanın, aranmanın, yakalanmanın, yargılanmanın...
Şimdi asılmanın tanığı olacaktı.
Parkasının babasına teslim edilmesini istedi.
Mahkemenin kararı yüzüne okundu.
‘’Bu kararı reddediyorum’’ dedi.
‘’Doktorlar uzaktan bakıp infaza engel bir hastalığı nyoktur. Bilinci yerindedir’’, dediler.
Sonra masanın üzerindeki kağıt paket açıldı. Patiskadan ölüm gömleği çıkarıldı. Deniz’e giydirildi. Arkadan bağlı kolları, uzun, dar, kosuz gömleğinin içinde kaldı.
Ayağındaki prangayı zar zor çözdüler.
Deniz avukatlarına döndü:
Cezaevinden bizi yangından mal kaçırır gibi çıkarıp getirdiler: Postallarımın bağını bile bağlamama fırsat vermediler. Onları bağlasınlar. Asılınca ayağımdan düşmesin’’, dedi.
Bir görevli postalları bağladı.
Deniz iki gardiyanın kolunda ayağa kalttı. Dimdik yürüdü avluya doğru...
Sehpaya yaklaşınca avukatlarına,’’ Allahaısmarladık’’, dedi.
‘’Cezaevindeki tüm devrimcilere selam. Onları benim için tek tek öpün’’ Can Dündar
.....................
Deniz’in kolları, beyaz ölüm gömleğinin içinde arkasından bağlıydı. Masaya çıkarıldıktan sonra tabureye kendi çıktı. Basıkça bir tabureydi.
... Bir gardiyan çıkıp ilmeğin halkasını genişletti, başından geçirip indirdi Deniz’in boynuna... Ancak sarkan urgan nedense iki kattı; altta ilmekte iki kattı. İft ilmek vardı Deniz’in boğazında...
İşte o anda Deniz, son sözlerini söyledi:
‘’Yaşasın tam bağımsız TÜRKİYE!
Taşasın halkların devrimci bağımsızlık mücadelesi!
Yaşasın işçiler, köylüler!
Kahrolsun emperyalizm!’’
...izm derken izm’i bütünleyemedi çünkü infaz savcısının,
‘’Çek... Çek!’’ diye bağırması üzerine, cellat arkadan tabureye ayağıyla vuruverdi.
Dört adım ötemdeydi.
Bir infaz olayının tanığı gibşi değildim; devrimci bir eylemi izliyor gibiydim. Tepkim olagandı. Çok dikkatliydim:
Abure masadan düştü yere. Deniz’in ayakları masaya değdi: tabanları ile basamadı ama uçlarıyla değdi masaya. ‘’Masayı çekin altından!’’ diye bağırdı.
Masayı çektiler.
Saat tam 01.25’ti.
Gitmişti DENİZ...
................................... Mükerrem Erdoğan
Yusuf ve Hüseyin, Deniz’den sonra, peş peşe ve aynı Deniz gibi başı dik, sloganlarla gittiler darağacına...
Saat 03.50 olduğunda infazlar tamamlanmıştı. Can Dündar
........................................
Kaynak: Abim Deniz / Hamdi Gezmiş, Nihat Behram Dar Ağacında Üç Fidan
‘’Son ana kadar onurunu koruyanlar yaşayacak
Söylenecek son söz kahramanca olmalıdır’’ Nihat Behram