Birinci Dünya Savaşı’nda yenilen Osmanlı Devleti batılı emperyalist ülkeler ( İngiltere, Fransa, İtalya ) tarafından işgal edildi.
‘’İstanbul’da Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız Padişah’ın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş. Ordunun silah ve cephanesi alınmış ve alınmakta…’’ (Nutuk’tan)
Mustafa Kemal ve silah arkadaşları Anadolu’da yaptıkları toplantı ve kongrelerin ardından yurdumuzu işgal eden emperyalist ülkeler ve işbirlikçilerine karşı oluşturdukları düzenli bir ordu halkın desteğiyle topyekün bir Ulusal Kurtuluş Savaşı başlatmıştır. Dört yıl süren Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlandı. Padişan Vahdettin ve beraberindekiler İngiliz savaş gemisiyle ülkeden kaçıp gittiler.
Ulusal Kurtuluş ( Bağımsızlık ) Savaşı, 20. Yüzyılda emperyalizme, sömürgeciliğe karşı girişilen ilk büyük kurtuluş hareketidir. Mustafa Kemal, Bağımsızlık Savaşının önderi olmakla kalmamış, dünyada bütün ezilen milletler için kurtuluş meşalesini yakmış, yol göstermiş, onlara umut vermiş, yol göstermiş, örnek olmuştur.
29 Ekim günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan “Cumhuriyet” önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne vermiştir. Meclis önergeyi kabul etmiştir ve böylece Türkiye Devletinin yeni yönetimi biçimi Cumhuriyet, yeni ismi “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” olarak belirlenmiştir. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyet’inin ilk cumhurbaşkanı olmuştur. Halk da Cumhuriyetin ilanını sevinç ve coşku ile karşılamıştır.
Cumhuriyette Atatürk’ün de söylediği gibi, egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Ulus, kendini yönetme yetkisini, kendilerine temsil eden milletvekilleri aracılığı ile kullanır. Cumhuriyet yönetiminde, yurttaşın seçme ve seçilme hakkı vardır. Seçilen temsilciler, yasaları tasarlar ve yöneticileri ulus adına denetler. Ulus, seçimle yöneticileri seçebilir.
Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar ülkesi olma yolunda, devrimlerden dönüş sürecinin sancılarını yaşıyor…
Geçtiğimiz yüzyılın başında, İngiliz işbirlikçisi Derviş Vahdeti, Sait Molla, Dürrizade Abdullah, İskilipli Atıf gibi gericilerin tasfiyesi üzerine Cumhuriyet kurulmuştu.
Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik bir hukuk devleti olma yolunda yapılan devrimlerle ilerliyordu. Yıllar yılları kovaladı.
Bir Cumhuriyet düşmanı, Fethullah Gülen , Amerikan Emperyalizmi ve yerli işbirlikçilerinin desteği ile sahnedeki yerini aldı.
Türkiye’yi etnik ve mezhepsel esasa dayalı olarak bölmeye, yer altı-yerüstü ekonomik kaynaklarını pazarlamaya, din devleti kurmaya ve halkın dinsel inançlarını sömürmeye, hatta Cumhuriyet’in başına numara koymaya kararlı, zengin, güçlü, dış destekli, örgütlü vatan hainleri 15 Temmuz 2016’da başarısız darbe girişiminde bulundular.
Rüzgara karşı siyaset yapmak kolaydır. Koltuk altlarınız rüzgarla dolunca uçuverirsiniz. Takdir görmenizdir hedefiniz. Çünkü, rüzgar oradan esiyordur. Oysa önemli ve zor olan rüzgara karşı durmaktır. Biz zoru seçenlerden olmalıyız. Tıpkı İstanbul Boğazına demirleyen 6. Filo askerlerini denize döken 68 gençliği gibi…
Tıpkı Atatürk’ün Gençliğe Seslenişi’nde olduğu gibi
……………. Bağımsızlık ve cumhuriyetini yok etmek isteyecek düşmanlar, bütün dünyada eşi görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabilirler. Zorla ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri ele geçirilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve ülkenin her köşesi eylemli olarak ele geçirilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acı ve daha tehlikeli olmak üzere, ülkenin içinde iktidara sahip olanlar duyarsızlık, sapkınlık ve hatta ihanet içinde bulunabilirler. Üstelik bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını işgalcilerin siyasi istekleriyle birleştirebilirler. Ulus fakirlik ve çaresizlik içinde yorgun ve bitkin düşmüş olabilir. Ey Türk geleceğinin evladı! İşte, bu durum ve şartlar içinde bile görevin Türk bağımsızlık ve cumhuriyetini kurtarmaktır………….
Biz Cumhuriyet çocukları içinde o isyan koru var. Körükledik mi o isyan ateşi yanar.
Söz konusu vatan olunca, tavı gelen demire vurmak kolay…
Uzaktan duyduğumuz çakalların uluması,
Safları sıklaştıralım dileğimle, CUMHURİYET’le kalın.
Yaşasın CUMHURİYET
CUMHURİYET 95 YAŞINDA
"Cumhuriyet'i biz böyle kazandık" pankartlı fotoğrafın gerçek hikayesini Gülse Birsel kaleme aldı.
Kurtuluş Savaşı'nın sembollerinden biri olan "Cumhuriyet'i biz böyle kazandık" pankartlı fotoğrafın gerçek hikayesini sanatçı Gülse Birsel aydınlattı Gülse Birsel o fotoğrafın, 1933 yılında o zamanlar Kütahya'ya bağlı bir ilçe olan memleketi Uşak'ta çekildiğini yazdı ve "Fotoğrafta gördüğünüz siyah ceketli, kravatlı adam, babamın kuzeni!" diyerek "Uşaklı bir ailenin hikâyesi... Benim ailemin..." başlıklı yazısından öğreniyoruz.
Atatürk'ün Ölümsüz Eseri Nutuk'tan Tarihe ve Geleceğe Işık Tutan 17 Alıntı
"Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz!" demek bile zordu belki o dönemin şartları içerisinde. Halk bir yöneticinin idaresine alışmıştı. Kendi kendisini yönetme fikri garip geliyordu onlara. Ama Mustafa Kemal Atatürk, bu fikri ortaya atmakla kalmadı, bunu en iyi şekilde gerçekleştirdi. İçerideki ve dışarıdaki tüm bedhahlara karşı!
İşte Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar olan süreçte Atatürk'ün yaşadığı zorluklara ışık tutan ölümsüz eseri Nutuk'tan 17 Alıntı.
1. "Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!"
2. "Osmanlı hanedan ve saltanatının devam ettirilmesine çalışmak, elbette Türk milletine karşı en büyük kötülüğü işlemekti. Çünkü, millet her türlü fedakarlığı göze alarak bağımsızlığını kazanmış olsa da, saltanat sürüp gittiği takdirde, bu istiklale kazanılmış gözü ile bakılamazdı. Artık, vatan ve milletle hiçbir vicdan ve fikir bağlantısı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin bağımsızlık ve haysiyetinin koruyucusu konumunda bulundurulmasına nasıl göz yumulabilirdi."
3. "Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez."
4. "Aciz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında milletin de hareketsizliğe sürüklenmesini ve bir kenara çekilip kalmasına yol açarlar."
5. "Tam bağımsızlık demek, elbette siyaset, maliye, ekonomi, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulus ve yurdun gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir."
6. "Adalet dilenmekle ve başkalarına kendini acındırmakla ulus işleri, devlet işleri gorülemez; ulusun ve devletin onuru ve bağımsızlığı güven altına alınamaz."
7. "Lozan Barış Antlaşması, Türk ulusuna karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla tamamlandığı sanılmış büyük bir yok etme eyleminin yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal utku yapıtıdır!"
8. İsmet Paşa'dan sonra rahmetli Abdurrahman Şeref Bey'in konuşmaları arasında şu sözler de vardı: "Hükûmet biçimlerinin sayılmasına gerek yoktur. Egemenlik sınırsız ve koşulsuz ulusundur;" dedikten sonra, "Kime sorarsanız sorunuz, bu, cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad, kimilerine hoş gelmezmiş, varsın gelmesin!"
9. "Kurtuluş çaresi ararken İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek temel ilke olarak kabul edilmekte idi. Bu devletlerden yalnız biri ile bile başa çıkılamayacağı kuruntusu hemen bütün kafalarda yer etmişti. Osmanlı Devleti'nin yanında, koskoca Almanya, Avusturya - Macaristan varken hepsini birden yenip yerlere seren İtilâf kuvvetleri karşısında, yeniden onlarla çatışmaya varabilecek durumlara girmekten daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı. Bu zihniyette olan yalnız halk değildi; özellikle seçkin ve aydın denen insanlar böyle düşünüyordu."
10. "Söz konusu görev, artık resmi makam ve üniformaya sığınarak el altından yürütülemez. Açıkça ortaya çıkıp ulusun hakları adına yüksek sesle bağırmak ve bütün ulusun bu sese katılmasını sağlamak gerekir."
11. "İstanbul artık Anadolu'ya egemen değil, bağımlı olmak zorundadır."
12. "Efendiler, zavallı ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları kesinlikle yeneceğimize olan inanç ve güvenim bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada bu tam inancımı yüce kurulunuza, bütün ulusa ve bütün dünyaya karşı ilan ederim."
13. “Savunma çizgisi yoktur, savunma alanı vardır. O alan bütün yurttur. Yurdun her karış toprağı yurttaşın kanıyla ıslanmadıkça düşmana bırakılamaz."
14. "Hükumet kurulması konusunda bunları göz önünde tutmakla birlikte, asıl amacı koruyan önerimi yazılı olarak Meclise sundum. Kısa bir tartışma sonunda kabul edilen bu önergeye bakıldığında, temel ilkelerin şöylece yer aldığı görülür:
1- Hükumet kurmak zorunludur.
2- Geçici bir devlet başkanı ya da Padişah vekili ortaya çıkarmak uygun değildir.
3- Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üstünde bir güç yoktur.
Not: Halife-padişah, baskı ve zorlamadan kurtulduğu zaman, Meclis'in düzenleyeceği yasal ilkeler içindeki yerini alır.
Efendiler, bu ilkelere dayalı bir hükumetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilir: bu, ulusal egemenlik temeline dayalı olan halk hükumetidir; Cumhuriyet'tir."
15. "Bakanlar Kurulunun her gün temelsiz bir takım nedenlerle düzenli çalışmaktan alıkonulduğunu görünce, uygun zamanını beklediğim bir düşünceyi uygulamaya sıra geldiğini anladım. Kemalettin Sami ve Halit Paşa'ları akşam yemeğine çağırdım. İsmet Paşa ile Milli Savunma Bakanı Kâzım Paşa'ya ve Fethi Bey'e de benimle gelmelerini söyledim. Çankaya'da beni görmek için bekleyen Rize Milletvekili Fuat ve AfyonMilletvekili Ruşen Eşref Beyleri de yemeğe alıkoydum.
Yemek yenirken, "Efendiler, yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz!" dedim."
16. Efendiler, yüzyıllardan beri doğuda haksızlığa ve kıyıma uğratılan ulusumuz, Türk ulusu, doğasından gelen niteliklerden yoksun sayılıyordu. Ulusumuz sahip olduğu nitelikleri ve değeri, hükumetin yeni adıyla uygarlık dünyasına daha kolay gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünyadaki yerine yaraşır olduğunu başaracağı işlerle kanıtlayacaktır."
17. Saygı değer efendiler, günlerce zamanınızı alan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonunda tarih olmuş bir dönemin öyküsüdür. Bunda ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebildiysem, kendimi mutlu sayacağım.
Burada söylediklerimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayalı ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç, yüz yıllardan beri yaşanan ulusal yıkımların yarattığı bilincin ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum.