Nâzım Hikmet 117 yaşında: Vatan hainliğine devam ediyor hala!
İnancından ve düşüncelerinden hiç vazgeçmemiş, bu fikirleri için sonuna kadar mücadele etmiştir. “İnsanların ve bütün toplumların eşit olduğu ve hep birlikte barış içinde yaşaması gerektiği” görüşünü tüm gücüyle dünyaya haykıran NAZIM HİKMET 117 yaşında…
“Vatan haini” olduğu gerekçesiyle çıkarıldığı Türk vatandaşlığı 2009’da Bakanlar Kurulu kararıyla iade edilen Nâzım Hikmet 1902’de, 117 yıl önce tam da bugün Selanik’te doğdu, 1963’te, elli üç yıl önce “düşlerinin beyaz kenti” Moskova’da, sürgünde yaşama veda etti.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
BU VATANA NASIL KIYDILAR
İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler.
götürüp kâfire : «Buyur...» dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız? 1959
NAZIM HİKMET RAN ŞİİR VE ALINTILARI
Alçaklığın, hainliğin, ikiyüzlülüğün, puştluğun, kısacası cümle kokuşmuşluğun at oynattığı bir dönemde yaşamdan zevk alabilmek ancak zayıfların bahtiyarlığıdır. esas olan sadece yaşamak değil, insana yakışır şekilde ve onurlu yaşamaktır. teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden, el etek öpmeden yaşamaktır…
‘…Emperyalizmi Vuran/ Yarını Kuranlarız…’
Nazım’ın her biri birer vatanseverlik bildirisi olan birçok eseri arasında Kuvayi Milliye Destanı’nın özel bir yeri vardır. Kemalizm önderliğindeki ulusal direniş hareketini tüm görkemiyle destanlaştırmıştır Nazım. Destanda hikayeleri eşliğinde savaşı canlandırdığı kişiler ise halktır, Anadolu’nun çileli insanlarıdır. Daha girişte ‘Onlar’ şiiri ile Nazım bu ulusal kahramanlığın sahiplerini belirtir: ”Onlar ki toprakta karınca/ suda balık/ havada kuş kadar/ çokturlar/ korkak/ cesur/ cahil/ hakim/ ve çocukturlar/ ve kahreden/ yaratan ki onlardır/ destanımızda yalnız onların maceraları vardır(…)’ Ve işte destanın başlıca kahramanları; Karayılan, Kambur Kerim, Arhavili Laz İsmail, Manastırlı Hamdi Efendi, Reşadiyeli Veli oğlu Mehmet, Kartallı Bahçıvan Kazım, Süleymaniyeli Şoför Ahmet, İzmirli Tornacı Ali Onbaşı ve elbette ki kadınlar. ‘…harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi/ aynı yürek ferahlığı aynı yorgun alışkanlık içinde…’ cepheye mermi taşıyan kadınlarımız… Ulusal cephe içinde yer almasına hatta önderlik etmelerine karşın ne paşaları, mebusları, ne de ağaları, beyleri, eşraftan ‘büyükleri’, mollaları anlatmıştır Nazım. ‘Kuvay-i Milliye’, vatansever bir halk destanıdır.
KURTULUŞ SAVAŞI DESTANI
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır
Ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır.
……
Kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
Okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe’den
Dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel ve rahat günlere inanıyordu
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: ‘üç’ dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlıyacaktı.
…….
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü
Ve şu türküyü duydu.
‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşcesine, bu hasret bizim..’
Nazım Hikmet
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlıyacak…
Sevdalınız komünisttir! / Nazım Hikmet |
|
|
|
Sevdalınız komünisttir |
Bugün Pazar
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...
Kuvayi Milliye Destanı'ndan...