Advert
Advert
Advert
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZIN 98. YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN
Faik MEKİK

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZIN 98. YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN

Bu içerik 3715 kez okundu.

Vatan topraklarını, düşman işgalinden kurtarmak için, Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922’de başlamış ve 30 Ağustos’ta zaferle sonuçlanmıştır.

30 Ağustos 1922 günü Büyük Taarruz ile emperyalist güçlere vurulan ağır darbeyle Kurtuluş Savaşı kazanılarak bağımsızlık mücadelesi yolunda büyük bir zafer elde edildi. Böylece demokratik, laik ve genç bir cumhuriyetin önü açıldı.

   Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'ün, düşman birliklerini Anadolu'dan çıkarmak amacıyla başlattığı harekât sonucu işgalci birlikler Anadolu topraklarından sürüldü.

Günümüzde gelinen noktada ise değerleri satılan, yağmalanan ve dışa bağımlı hale getirilen planlı bir yapıyla karşı karşıyayız. 
Yaşadığımız bugünlerden ancak anti-emperyalist bir misyonla yapılacak mücadeleyle çıkmak mümkün olacaktır. Bu ruhla mücadele ederek yeniden özgür, laik, demokratik bir cumhuriyete kavuşmak dileğiyle 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.

'Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz''... Mustafa Kemal ATATÜRK

   Atatürk'ün başkomutanlığı sırasında yapıldığı için ''Başkomutanlık Meydan Muharebesi'' adıyla da bilinen Büyük Taarruzun başarıyla sonuçlanmasının ardından Yunan Orduları İzmir'e kadar takip edildi ve 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtarıldı. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşti ancak 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. İlk kez 1924 yılında Afyon'da ''Başkumandan Zaferi'' adıyla kutlanan 30 Ağustos günü, Türkiye'de 1926'dan itibaren Zafer Bayramı adıyla kutlanmaya başlandı.

TAARRUZ AFYON'DAN BAŞLADI

Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordusunun işgalci kuvvetlere kesin ve son hamleyi gerçekleştirmek ve düşman birlikleri Anadolu'dan atmak için planlanmış gizli bir harekâttı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 20 Temmuz 1922'deki oturumunda kendisine dördüncü kez Başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal Atatürk, taarruz kararını Haziran ayında aldı ve hazırlıkları gizli olarak yürüttü. Büyük Taarruz, Ağustos'un 26'sını 27'sine bağlayan gece Afyon'da başladı, Aslıhan civarında kuşatılan düşman birliklerinin, Mustafa Kemal Paşa'nın idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde imha edilmesi ile Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı.

Ulusal bayramlarını kutlamayan uluslar,

dini bayramlarını kutlayacak vatan bulamazlar.

 

 

 

 

Mustafa Kemal Atatürk'ün Büyük Taarruz ve Kurtuluş Savaşı'nda söylediği sözler 

 

- Ben, size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir.

- Zafer, zafer benimdir diyebilenindir. Başarı ise başaracağım diye başlayarak sonunda başardım diyenindir.

-Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz.

- Ya istiklal ya ölüm

- Vatanın bütünlüğü, Milletin istiklali tehlikededir. Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

- Siz orada yalnız düşmanı değil, Milletin ters talihini de yendiniz.

- Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk edilemez.

- Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri.

- Hiçbir zafer gaye değildir, zafer ancak kendisinden daha büyük bir gayeyi elde etmek için en belli başlı vasıtadır.

- Milletimiz zafer sevinci ile gerçek ve hayati menfaatlerini unutacak kadar kendinden geçmemiştir.

KUVÂYİ MİLLİYE DESTANI

Onlar ki toprakta karınca,
                                   suda balık,
                                                havada kuş kadar
                                                             çokturlar;
korkak,
            cesur,
                     câhil,
                             hakîm
                                      ve çocukturlar
ve kahreden
                 yaratan ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.

Onlar ki uyup hainin iğvâsına
                                   sancaklarını elden yere düşürürler.

………………

Ateşi ve ihaneti gördük.
Dayandık,
dayandık her yanda,
dayandık İzmir'de, Aydın'da,
Adana'da dayandık,
dayandık, Urfa'da, Maraş'ta, Antep'te.

………………….

Ateşi ve ihaneti gördük.

Düşman ordusu yine başladı yürümeğe.
Akhisar, Karacabey,
Bursa ve Bursa'nın doğusunda Aksu,
                          çarpışarak çekildik...
920'nin
           29 Ağustos'u :
                           Uşak düştü.
Yaralı
        ve dehşetli kızgın
                      fakat toprağımızdan emin,
                                         Dumlupınar sırtlarındayız.

………………..

Ve ayın altında kağnılar
               yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.

«6 Ağustos emri» verilmiştir.
Birinci ve İkinci ordular, kıt'aları, kağnıları, süvari alaylarıyla
yer değiştiriyordu, yer değiştirecek.
98956 tüfek,
                325 top,
                        5 tayyare,
2800 küsur mitralyöz,
2500 küsur kılıç
ve 186326 tane pırıl pırıl insan yüreği
ve bunun iki misli kulak, kol, ayak ve göz
                        kımıldanıyordu gecenin içinde.
Gecenin içinde toprak.
Gecenin içinde rüzgâr.
Hatıralara bağlı, hatıraların dışında,
                             gecenin içinde :
       insanlar, âletler ve hayvanlar,
demirleri, tahtaları ve etleriyle birbirine sokulup,
korkunç
            ve sessiz emniyetlerini
                               birbirlerine sokulmakta bulup,
kocaman, yorgun ayakları,
                               topraklı elleriyle yürüyorlardı.

…………………………

Dağlarda tek
                    tek
                         ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
        güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar : «Üç,» dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı.

…………………

Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde,
                                beygirinin yanında duran
                                sarkık, siyah bıyıklı süvari
                                kısa çizmeleriyle atladı atına.
Nurettin Eşfak
                baktı saatına :
- Beş otuz...
Ve başladı topçu ateşiyle
                 ve fecirle birlikte büyük taarruz...

Sonra.
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
Bunlar:
           Karahisar güneyinde 50
                              ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler.

Sonra.
Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihâta ettik
                                                    Aslıhanlar civarında
                                                             30 Ağustosa kadar.

Sonra.
Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyı külliyesi imha ve esir olundu.
Esirler arasında General Trikopis :
Alaturka sopa yemiş bir temiz
ve sırmaları kopuk frenk uşağı...

…………………….

Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü
ve şu türküyü duydu:
        «Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
          Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
                                      bu memleket bizim.

          Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
          ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
                                      bu cehennem, bu cennet bizim.

          Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
          yok edin insanın insana kulluğunu,
                                      bu dâvet bizim...

          Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
          ve bir orman gibi kardeşçesine,
          bu hasret bizim...»>

Sonra, 9 Eylül de İzmir'e girdik
ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber
seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i.

Ve biz de burda bitirdik destanımızı.
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
Türk halkı bağışlasın bizi,
onlar ki toprakta karınca,
                                    suda balık,
                                                    havada kuş kadar
                                                                  çokturlar;
korkak,
            cesur,
                     câhil,
                             hakîm
                                      ve çocukturlar
ve kahreden
                 yaratan ki onlardır,
kitabımızda yalnız onların mâcereları vardır...
Nâzım HİKMET

30 Ağustos, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün, düşman birliklerini Anadolu’dan çıkarmak amacıyla başlattığı harekat sonucu işgalci birliklerin Anadolu topraklarından sürüldüğü günün adıdır.

YAŞASIN CUMHURİYET

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
ŞAİR VE YAZARLAR SAFRANBOLU’DA BULUŞTU
ŞAİR VE YAZARLAR SAFRANBOLU’DA BULUŞTU
  2 AY İÇİNDE HİZMETE GİRMESİ PLANLANIYOR
2 AY İÇİNDE HİZMETE GİRMESİ PLANLANIYOR